Yaşamın asgari gereksinimi kimseye ihtiyaç duymadan kişinin kendisi ile bağ kurup, benliğiyle sağlıklı, samimi bir beraberlik içerisinde olmasıdır.
Rahm-ı madere düşerken bağımlıyken, doğum ile birlikte bağımlılıklarımızdan kurtulup kendimiz ile olan bağlanmızı sağlamlaştırarak, Öteki ile ilişkilerimizi dengede tutmayı başarırsak, yaşam serüvenimizde tüm temaslarımız gelişimimize hizmet edecektir.
Yaşamda terakkinin sağlamlığı ve kalıcılığı, atmamız gereken adımları vaktinde atmamız ile zemin bulacaktır. Kişi her adımın bir bedelinin olduğunu aklından asla çıkarmamalıdır.
Bedel ödeme cesareti olmayanlar ömür boyu kalbi ve zihninin çatışmasından doğacak olan çelişkinin prangasıyla esarete mahkum olacaktır.
Unutma herkes ölecek yaşta,
tercihimiz.
Cesaret mi? Esaret mi?
Karar senin Sakın ha Geç kalmayasın!
Bağımsızlaşmanın ve kendi başına var olmanın ilk büyük basamağı doğumdur.
Doğum ile birlikte kişinin aynı zamanda 'Ben'ini farkına varma yolculuğu başlıyor. Farkına varma derinleştikçe kişi daha da yalnızlaşıyor. Yalnızlaşan insan 'Ben'ini keşfettikçe 'Olmaya başlıyor.
Ol'ma başlı başına bir bütünün parçasına ait olma eylemini aşk ile yapma girişimidir.
Başka bir pencereden bakacak olursak kalabalıklar İçerisinde yalnızlar olduğu gibi, yalnızlığa olan mesafesinden dolayı ilişkide bulunduğu kişiler için kendini yitiren, kabul görsün diye diğer kişiyle değerlerinden vazgeçerek bütün olma arzusu sonucu bağımsızlık arzusundan vazgeçip, 'Ben'i ile bağlanma korkusu arasında sürekli içten içe kemiren bir çatışmanın mahsülü olarak simbiyotik bir ilişki içerisinde kişiler hep ham olarak kalır ve Olmaktan uzak kalırlar.