Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.’’

                 Montaigne

*Varılmak İstenen Yolda

Hedef Belirlemenin Önemi…

İnsanın sahip olduğu güç, ancak bir hedefe yöneltildiğinde görevini yapar. Sizin ne kadar güçlü olduğunuz bir anlam ifade etmiyor. Çünkü işlenmeyen bir madenden fayda sağlanmaz. Yerin altında şu kadar çok maden var. Ama o madenleri toprağın altından çıkarıp işlemedikten sonra bir anlam ifade etmiyor.

O yüzden bu ülkede başarısız olan insanlar, yeteneksiz insanlar değil; içlerinde müthiş bir heyecan olan, zekâsı üst seviyede olan ama üstü tonlarca toprakla, kumla, çakılla kapalı olan, bu potansiyellerini keşfetme, ortaya çıkarma, işleme noktasında acizlik gösteren insanlardır.

Hedefiniz olduğu zaman o sahip olduğunuz gücü, potansiyeli o hedefi gerçekleştirme adına kullanmaya başlarsınız. Bir hedefinizin olması çalışmanızı mümkün kılar. Gücünüzü eğitir, arttırır. Engellerinize karşı akıllı, sabırlı, kararlı olmanızı sağlar. Size faydalı olabilecek araçları, karşınıza çıkacak fırsatları ancak bir hedefiniz olduğunda kullanabilirsiniz.

Hedefiniz ne olabilir? Bu sorunun cevabı hayatı hangi renkle yaşamak istediğinize, hayata nasıl bir katkıda bulunmayı tercih ettiğinize bağlıdır. Hayat ve insanlar üzerinde etkili olmanın birçok yolu vardır. Bu yollardan siz hangisini seçiyorsunuz? Cevap; hedefinizin tanımı olacaktır.

Kişi, hedefine ulaşmak için bir de vasıta seçecektir. O da meslektir. Hedefiniz büyüdükçe araçlarınızı iyi kullanmayı istemeniz muhakkaktır. Hedefiniz ne kadar büyük ve gerçekçi olursa o araca o kadar sıkı sarılırsınız. Ülkenizin sağlık problemlerini çözme yolunda bir hedefiniz varsa, iyi bir doktor; iyi bir doktor olabilmek için iyi bir tıp fakültesi, tıp fakültesini kazandığınızda orada okuyan öğrenciler gibi değil, daha üst seviyeye gelebilmek için ekstra çalışmalar gerekir.

Hedefiniz sizin için anlamlı ise seçtiğiniz mesleğe sahip olabilmek için var gücünüzle çalışmalısınız. Tabi planlı çalıştığımızda da dinlenmek ve eğlenmek için de zamanımız olur. Üstelik planlı çalıştığınız zaman görevinizi yapmış olmanın huzuru ve çalışmış olmanın rahatlığı içinde gerçek anlamda dinlenebilirsiniz.

Çalışması gerektiğini bildiği hâlde bir planı uygulayacak iradeyi göstermediği için bir türlü çalışamayan bir öğrenci dinlenme ve eğlenme adına yaptığı hiç bir şeyden zevk almayacaktır. Yorulmayı göze alamadığı için kaçak geçirdiği zamanlar onu daha çok yoracaktır. Çünkü emek sarf etmesi gerekiyordu yapmadı, tembellik yapıyor ama rahatsız. Çünkü vicdan dediğimiz kavram rahat bırakmaz.

İnsanlar üç çeşittir;

1.Gayesiz yaşayanlar

2.Bir gaye için yaşanması gerektiğini bilip konuşanlar ama bunu sadece dile getirenler

3.Hayatta bir gaye için yaşayanlar

Gayesiz yaşayanlar; belki de ülkemizdeki insanların büyük bir bölümünü kapsayan madde. Gayesiz… 

Hayatta hiçbir gayesi, hiçbir amacı olmayan, ne için yaratıldığını bilmeyen, hayatta değiştirebileceği ya da yaratıcının Hz. Âdem’den günümüze kadar yarattığı ve ahirete kadar yaratacağı milyarlarca insan içerisinde sadece ona bu dünyada verdiği özel görevin farkında olmayan, niçin yaratılmış olacağının farkında olmayan; boş, amaçsız, gayesiz, sadece yiyen, içen, yatan gayesiz bir grup.

İkinci bir grup var ki; bir gaye için yaşanması gerektiğini bilip konuşanlar ama bunu sadece dile getirenler. Belki birincinin biraz daha üstündeler. Bilinçliler. “Evet, bu hayata ben boşuna gelmedim. Bu hayata gelmiş olmanın bir gayesi olmalı. Yaşıyorsam yaratıcı beni insan olarak yarattıysa ve hayatımı sürdürmemi sağlıyorsa; o zaman bunun bir anlamı olmalı. Benim bir görevim, bir sorumluluğum, bir amacım olmalı. Hayatın kendisinin bir amacı var.” Bunu bilen, boş yaşanmaması gerektiğini bilen. Okula süklüm püklüm gitmemesi gerektiğini bilen, önünde onu bekleyen büyük başarının olduğunu bilen ama bu hedefleri, hayalleri, gayeleri sadece diliyle dile getiren, gerçekleştirmek için hiçbir adım atmayan bir gruptur.

Üçüncü grup ise belki de çok az yüzde beş, yüzde on… Bir istatistik yok ama herhalde az olduğuna hepimiz olumlu cevap veririz diye düşünüyorum. Gerçekten hayatta bir gaye için yaşayan insanlar. Hayatının amacı olduğunu bilen, eğer yaşıyorsa bunun bir sebebi olduğunu bilen, bir gayesi olan ve bütün yaptıklarını, bütün adımlarını, her nefes alışını, bu hayali, bu gayeyi gerçekleştirmek için çalışan insanlar.

Peki, biz hangi gruba giriyoruz?

"Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum sadece mümine hastır, başkasına değil; Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır: bir zarar gelse sabreder bu da hayırdır."

               ‘Hadis-i Şerif’

Birçoğumuz bakın can sıkıntısından bahsediyoruz. Zamanın geçmemesinden şikâyet ediyoruz. Ama can sıkıntımızın en temel etkenlerinden bir tanesinin de uğruna yaşanılacak bir şeylerin olmaması, uğruna yaşanılacak, belki de uğruna her şeyi feda edebileceğimiz bir amacımızın olmaması gerektiğini görmüyoruz değil mi? Bizim acaba gecemizi gündüzümüze katacak, akşam yatağa girdiğimiz zaman gözümüze uykuyu getirmeyecek, sabah daha güneş doğmadan bizi yataktan fırlatacak, yatakta kıvranmamızı dönmemizi sağlayacak, her an bilinçli bir vaziyette bulunmamızı sağlayacak bir hedefimiz, bir amacımız var mı?

Yeri geldiği zaman feda etmekten kaçınmayacağımız, hiçbir şeyi kaçınmayacağımız bir hayal, geceleri rüyalarımıza giren yatağa uzandığımızda karşımızda duvarda, her tarafta onu gördüğümüz, gözlerimizi kapattığımız an; o başardığımız anı, o hayalimizi gerçekleştirdiğimiz anı hayal edebildiğimiz bir hayal, bir gaye, bir amacımız olmalı. Ve bu hedef doğrultusunda yaşamımızı sürdürmeliyiz.