İnsanın nedir beklentisi hayattan ve bunun özelinde de bir anne, bir baba ne ister evladından ? En güzel okullarda okumasını en iyi eğitimleri almasını en kaliteli üniversitelere derece ile girmesini ister. Zira bilir ki bir ebeveyn Kuran-ı Kerim’in ilk emri ‘’ İkra ! ‘’ yani oku ile başlar. İlk ayetin oku olması gerçekten de çok manidar değil midir ? Neden ye, iç, gez, dolaş, sev değil de oku ?
İnsan oku emrinin muhatabı olurken bu okuma sadece kitap oku olarak söylenmemiştir. Niceleri vardır ki – Aşık Veysel- gibi okuma yazma bilmezler ama kitap gibi hayat yaşarlar niceleri vardır ki –İbn-i Arabi- gibi cilt cilt kitap yazarlar çünkü insan en çok bilmediğine düşmandır. Oku, önce kendini sonra Rabbini. Demiyor mu zaten Hazret-i Nebi kendini bilen Rabbini bilir. Bunu bilen anne evladını bağrına bastığı gibi ilim irfan sahibi olmasını, çocuğunun okumasını, okudukça gözlerinin açılmasını kainata kalp gözü nazarıyla bakmasını arzular. Cümle mahlukata taşa, toprağa, ağaçlara, kuşlara ve en çok da göğe…
Bir anne ne ister çocuğundan? Tutarken ellerinden adım adım yürüdüğünü görmek ister, harf harf kelime kelime ağzından çıkan her sözle büyüdüğüne şahit olmak ister. Sorduğu her soru ile hayretler içerisinde bir mucizeye şahit olur. Şahitliği devam ederken durur, tefekkür eder. Çünkü küçücük neye benzediği belli olmayan bir kozalak iken büyür, yeniden toprağa bırakılan kozalak tohumları gibi yeni ağaçlar olur.
Bir anne ne ister evladından? Dünyaya gönderilmiş o kozalağı pamuklar içinde büyütürken güneşin teni yakan sıcağından, rüzgarın kemikleri titreten havasından koruyup kollamak; ilmek ilmek dokuyup her anını kaneviçe titizliğiyle işlemek ister.
Peki, bir anne dünyanın en saf en masum varlığını nasıl olur da bir katile, bir caniye dönüştürür? Evet, aynı anne yapar bunu. Nasıl mı?
Okumayı öğretirken en başta insanı okuması gerektiğini öğretmez. Yürümeyi öğretirken kendi evladı düştüğünde nasıl hemen yetişip kaldırıyorsa başkasının çocuğu düştüğünde de aynı acıyı hissetmeyi öğretmez. Tanpınar’ın dediği gibi ‘’önce kelimeleri öğreniriz, yaşadıkça anlamlarını’’ acının, hüznün, vicdanın bilhassa adaletin ne kadar kıymetli olduğunu öğretmez. En iyi bölümde oku ki geleceğini kurtar, rahat et telkinleri verirken asıl geleceğin hayatta sağlam adımlar atarak ilerlemek olduğunu öğretmez.
Aynı anne çocuğu okusun diye çalışır, didinir ve sonunda hedefine ulaşır. Büyük büyük üniversitelerde okutup büyüttüğü o kozalak bütün kötü emellerini yapmaya başlar. Çünkü oku demiştir. Evet, okumuştur ama insanı değil kendinden olmayanı kendi gibi görmeyip her türlü zalimliği yapacak kadar aşağıların aşağısına inmeyi kendinde bir ödev görmüştür. Zira o anne vicdanlı olmanın dünyadaki bütün makamlardan bütün toprak parçalarından daha üstün olduğunu öğretmemiştir. Merhametli olmanın erdemine varmamıştır. Adaletin herkes için geçerli olmasını idrak edememiştir. O zaman bu insana gerçekten münevver diyebilir miyiz? İlmini işkenceye, kötülüğe, zulme kullanan bir insanın hayvandan farkı var mıdır? Bu insanlara hayvan demek hayvanlara bile hakaret olmaz mı? Zira ‘’Karıncayı bile incitmem deme! Bile’den incinir karınca ‘’ diyen Fuzuli merhumumuz var bizim. Böyle nahif bir medeniyetin evlatları değil miyiz?
Hangi kalıba koysak seni Ey Beşer, neden zulmeder insan insana? Hangi başlangıç var ki sonu gelmesin? Hangi saltanat var ki yerle yeksan olmasın? Hangi gün var ki gece ile sonlanmasın? Şu hayatta her şey zıttı ile kaimdir. Ey kendini dünyanın sahibi sananlar emin olun ki dünya iki metre çukurdan başka bir şey vermiyor. Sur’ un üflendiği o günde bütün güçler susacak tek bir varlığın gücü kalacak ve o zamanda kulaklarda bu dizeler çınlıyor olacak. ‘’ Dünyaya insan gelmek kader amma insan gibi gitmekte iftihar var.’’ Bu iftihara talip olalım kıymetli anneler en çok anneler. Doğurduğunuz, dokunduğunuz çocukların sadece karnını değil ruhlarını da doyurun. Vicdanlı, merhametli olmanın bütün dinlerden bütün ritüellerden üstün olduğunu öğretin. İnsan olmanın makamla değil duruşla, onurlu bir haysiyetle olacağını hep fısıldayın kulağına. Dünyanın sadece iyilikle ayakta kalabileceğini ninnilerinin, masallarının arasına serpiştirin. Dünyayı güzellik kurtaracak buna önce siz inanın ve bu öğreti ile yaşayın.
Bir büyüğümün dediği gibi beşiği sallayan dünyayı sallar, bu yük hepimizin kıymetli anneler. Sadece elimizi değil kolumuzu da taşın altına koyalım.
Vesselam…