Kerkük, yüzyıllardır farklı kültürlerin, etnik grupların ve çıkarların kesiştiği bir şehir olarak, Ortadoğu'nun kalbindeki en hassas düğüm noktalarından biri olmayı sürdürüyor. Bu şehir, yalnızca zengin petrol yataklarıyla değil, aynı zamanda derin tarihi ve karmaşık demografik yapısıyla da dikkat çekiyor. Türkmenler, Kürtler, Araplar ve diğer gruplar, bu kadim kenti kendi kimlikleriyle özdeşleştiriyor. Tarihin her döneminde, Kerkük üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesi yaşanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana Kerkük, bölgesel güçlerin ve yerel toplulukların ilgi odağı olmuştur. Ancak bu ilgi, çoğu zaman barış yerine çatışma getirmiştir. Bugün, Kerkük'teki dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu anlamak için şehrin tarihine bakmak yeterli. Petrolün sıcaklığı kadar, halkın arasındaki tarihsel bağlar da yanıcı bir unsur olarak kalmaya devam ediyor. Kerkük'teki son gelişmeler, bu çok katmanlı yapının ne kadar karmaşık ve hassas olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bölgedeki güçlerin, Kerkük’ü kontrol etme arzusu, çoğu zaman yerel halkın istek ve ihtiyaçlarını göz ardı ediyor. Oysa ki, Kerkük halkının barış ve refah içinde yaşaması, bölgenin genel istikrarı için hayati önem taşıyor. Kerkük’ün geleceği, yalnızca petrol sahalarıyla değil, aynı zamanda halkının birlikte yaşama iradesi ve barışçıl bir çözüm bulma isteğiyle şekillenecek.Gelecek, Kerkük için ne getirir bilinmez; ancak bir gerçek var ki, bu şehir, Ortadoğu'nun en önemli düğüm noktalarından biri olarak kalmaya devam edecek. Bu düğümü çözmek, tüm tarafların sabır, anlayış ve diyalog içinde hareket etmesini gerektiriyor. Kerkük'ün tarihi bize, barışın ancak adaletin olduğu yerde filizleneceğini öğretiyor.
Gelinlik İçindeki Çocuklar: Kaybolan Hayatlar
Onlar, oyun parklarında koşup oynaması gereken yaşta, ellerine gelin buketi verilen çocuklar. Yalnızca birkaç yıl önce bebeklerle oynayan, hayallerinin peşinden koşması gereken minik yürekler, bir anda büyümenin ağırlığı altında eziliyor. Genç yaşta evlendirilen bu çocuklar, henüz kendi kimliklerini bile tam olarak bulamamışken, birden bire yetişkinliğin sorumluluklarıyla karşı karşıya kalıyor.Çocuk gelinler... Bu iki kelime bile yan yana geldiğinde, bir toplumun en büyük trajedilerinden birini gözler önüne seriyor. Onlar, kendi hayatlarını yaşamaya fırsat bulamadan, başkalarının beklentileri, gelenekler ya da maddi kaygılar nedeniyle çocukluklarını kaybediyorlar. Bu kayıp, yalnızca onların değil, bir bütün olarak toplumun da kaybıdır.Evliliğin yükü, henüz ergenlik çağına bile girmemiş bir çocuğun omuzlarına bindiğinde, o omuzlar ne kadar güçlü olursa olsun bu ağırlığın altında ezilir. Çocuk yaşta evlendirilmek, onların eğitim haklarından, hayallerinden ve en önemlisi çocukluklarından çalınması demektir. Her bir çocuk, keşfedilmemiş potansiyelleri, anlatılmamış hikayeleri, yaşanmamış anıları olan bir dünya sunar. Ancak çocuk gelinlerin dünyası, bir anda daralır; hayatları, başkalarının kontrolüne geçer.Bu çocuklar, bir evin eşiğini değil, bir çocuğun oynaması gereken oyun alanını aşmalıdır. Bir çocuk, ne evin ne de toplumun sorumluluğunu taşıyacak yaştadır. Her kız çocuğu, hayallerini gerçekleştirecek, eğitilecek ve özgürce büyüyecek fırsatlara sahip olmalıdır. Toplumun bu karanlık döngüyü kırması, çocukların geleceğini kurtarması gerekiyor.Çocuk gelinler yerine, çocukların oyun parklarında, okullarda, hayal kurdukları yerlerde olması gerekir. Bu dünyada her çocuk, sevgi, güven ve umut dolu bir geleceği hak ediyor. Onların yeri gelinliklerin altında değil, özgürlüğün kollarında olmalıdır.