Afrin,
İdlib,
Cerablus’da ne işimiz var?
Sınırın diğer tarafında kimler neden savaşıyor,
Yapılan operasyonlar bizlere şunu göstermekte, sınıra komşu olmak bir kader ama başa gelecek olan musibete önlem almak ise bir feraset.
Açık oturumlarda “Sınırın öte yanında ne işimiz var?” diyenler ne bölgeyi yakinen biliyorlar ne de Türkiye’nin içinde bulunmuş olduğu konjonktürü.
Neden sınırın ötesindeyiz?
Suriye’nin içinde bulunduğu durumu anlamak için öncelikle tarih sayfalarını karıştırmak gerek akabinde, sosyolojik durumunu, coğrafi yapısını göz önünde bulundurmak şart. Örneğin Afganistan’ın işgali, İkiz Kuleler olayı, Orta Doğu’nun kalkınmaması için yapılan reform hamleleri, bunların hepsi ve daha niceleri…
İşe tarihi olaylar silsilesi ile başlayalım:
2001 İkiz Kuleler olayı.
Amerika’nın Afganistan’ı işgali.
Irak’ın devrilişi.
Libya ve Mısır’da iktidara karşı yapılan darbeler ve ardı sıra gelen antlaşmalar.
Suriye’deki iç savaşın fitilini ateşleyen, kitlesel yapılanmaların hareketi doğrultusunda cereyan eden kargaşalar.
Orta Doğu’nun coğrafi kaderi
Konumu itibarıyla zengin kaynaklar ve geçiş güzergâhlarına sahip olan Orta Doğu, bunun bedelini ağır ödemiştir. Kimseyle Paylaşılmak istenmeyen bu bölge dönemsel geçişlerin durağı olmaktan da kaçamamıştır. Birçok inancın kutsal kentlerini de içinde barındırmasından mütevellittir ki oraya sahip olmak gücün muktedirliği olarak kabul görmüştür. Böyle olunca da orayı sahiplenmek ve elde bulundurmak elzem görülmekle kalmamış, tarihin her merhalesinde mücadelelerin vazgeçilmezi haline gelmiştir.
Fırat, Dicle, Nil Nehri gibi hem maddi hem manevi olarak değeri paha biçilemez suların varlığı da bir başka açıdan mücadelelerin cereyan edişine sebep olmuştur.
Peki bugün durum ne?

 

Geçmişte mücadele odağı olan toprağın üzerinde var olana sahip olmaktıysa bugün toprağın altındakine sahip olmanın mücadelesini görmekteyiz. Yani insanoğlunun yüklemiş olduğu ya da gücünden güç bulduğunu kabul saydığı envanterin savaşını yaşamaktayız. Hülasa her dönem bir önceki dönemin tekerrüründen ibarettir.
Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren madde hiç kuşku yok ki petrol...
Madde ile beslenen sefil zihniyetler tarihin her döneminde zulüm mimarcısı olmuşlardır. Mimarcısı oldukları bu sahada güç olarak kabul ettikleri maddeyi elde etmek için barbarlık adına yapılması gereken ne varsa fazlasıyla yapmışlardır.

 

Ne işimiz var Suriye’de?
Gelelim günümüze: Mısır’ın durumu aşikâr, Libya harabe halde, Suriye ise yapboz parçası gibi her parçası bir başkasının elinde.

 

Peki bu eller kimler?
Orta Doğu bu halde iken Akdeniz’deki hareketlenme tesadüf mü? Tabii ki değil.

 

Amaç ne mi?
Libya, Mısır, Irak ve Suriye dörtgenindeki kargaşa sayesinde pastanın büyük dilimi ile büyük payda elde etmek. Peki hedef ne? Cevap aşikâr, Batı’ya hükmeden lümpen ve barbar devletin Orta Doğu’yu tekelleştirmek istemesi.
Rusya orada, ABD orada, İran orada ve diğer ayak takımı terör yapılanmaları orada. Bunlar misket oynamaya gitmediler ya, pastadan pay almaya gittiler. Körfez Savaşı’ndaki senaryonun aynısını tatbik etmek için oradalar. Savaşın amilleri de (etkenleri) aynı, binlerce masum kişinin ölümüne sebep, binlerce mazlumun yurtsuz kalışına sebep… Film de aynı yöneticilerde, çok değil hepsi Akçakale’nin 250 km ilerisinde. Okuyarak anlamayanlar gidip görebilirler. İşte tüm bunların ülkemizde vuku bulmaması için gece de gündüz de askerlerimiz sınırda.
Savaş içinde yaşam
Her gece korku ile uyumayı becerebilmek, her gün “Kafama mermi gelir mi?” diye Şam sokaklarında koşuşturmak, her saniye “Aileme işkence ve zulüm yapılır mı?” diye zindan köşelerinde ağlamak, vatanını bırakıp da kamplarda kışın ayazı geçirmek, ölümü kurtuluş saymak, “Bir gün evime dönerim” umuduyla hayal kurmak…
Tüm bunların son bulması için oradayız, ama bunları göremeyenler “Ne işimiz var?” brifingini vermekten ısrarcılar.