İnsanoğlu varlık sahasında ömürler tüketerek geçişler sağlar. Süreli yaşadığı bu hayatta, insanoğlu en çokta kendi ile mukavemet içerisindedir. Hülyaları minvalinde yaşam sürdürmeye çalışsa da pekte hayal kuruduğu veyahut ugruna emek sarf ettiği birçok şey'e uluşamayabilir. Devam eden hayatında mütemadiyen inşa etmek istedikleri ile yığınla dizlerine dökülenler arasında hep sınava tabi tutar kendini. Çünkü bizatihi kendisinin kurmuş oldugu ve inşa ettiği şey karşısında yenik düşen kişidir. Bu nedenler silsilesinde insanın fıtri yapısı aracılığı ile hükmetmeye çabaladığı lakin gücü nispetinde yenik düştüğü duyguları, eylemleri ve düşünceleri vardır. Her biri, bir diğerini teşmil edip sarmalamaktadır. Düşündükçe hayal kuran zihin, bedenin eylesem tatbikatına aynı anda seyirci kalabilir.


                    Böylelikle duygularını yönlendirmekten aciz kalan insanoğlu, zarara uğratmamak için döktüğü onca göz yaşları karşısında muhatabını dahi bu yaşlar nedeniyle yaralayabilmektedir. Bir başka bakışla İnsanoğlu arzulamış oldugu şey'in heveskar  geçişler olduğunu anlamaması dahi kontrolden çıkan yapısal hareketlerinin bizatihi sonucudur.

             Bunca sayılan ve sayılması bedenen mümkün olmayan olgular karşısında  yenik düşürmemenin yolu kuşkusuz ‘‘Çıdam’’ halkasıdır. Yani ‘‘Sabır’’ yoludur.  Sabır eylemek zorda olsa insanoğlu kendini ve kendi benliğini muhafaza edip kollaması adına  en muhkem yoldur. Yalnız ‘‘Çıdam’’ bir başka olguya katık edilmemelidir. Zira sabır niteliğini yitirir, bir başka olguya esir olur, sükut sabır olarak görünse de altında bir başka şey'e imkan tanıyabilir.  Bu nedenle Sabrı katıksız fıtri yapısını muhafaza ederek kendi içerisinde ve her zerresinde kabul görecek cihette işlemeyi ve işletmeyi başaran her insanoğlu, kendine ve kendi özüne ulaşacaktır.