Her zaman söylerim.

Bu memlekette üç tane Yusuf Sabri Dişli olsa kimse bizi tutamaz.

Aykırıdır, serttir, eleştireldir, muhaliftir ama her şeyinde haklıdır.

Yazdığı, gündeme getirdiği, kamuoyu oluşturduğu meselelerin haddi hesabı yoktur.

Son olarak şu taziye meselelerine değiniyordu.

Konu gündeme oturunca ben de onun gölgesinde bir iki sözü haddim olmayarak yazmak istedim.

Gerçekten de taziye meselesi artık milleti sıkmaktadır.

Peki taziye olayı neden bu kadar genişledi ve insanlar bundan rahatsızlık duymaya başladı.

Birinci ve en önemli sebebi sosyal medya.

Sosyal medyada ölüm ve taziye haberleri yayınlanınca duymayan kalmıyor.

Duyan gitse olmaz, gitmese olmaz.

Taziyenin tadı gerçekten kaçmış durumda.

Memleket büyük, insanların hepsi birbirini tanıyor.

Geçmiş yıllarda ortaokuldan devam eden arkadaşlığımız olan bir dostumu gördüm. Dostluğumuz öyle ileri seviyedeydi ki, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bir ara iş güç derken birbirimizi uzun zaman görmedik. Annesinin vefat ettiğini duyunca kalkıp taziyesine gittim. Oturduk, Fatiha okuyup kalktık, başsağlığı diledik. Aradan yine uzun zaman geçti. Çok zaman oldu bu adamı aramadım diye düşündüm. Kaç kere arasam da cevap vermedi. Tanımadığı numaralara cevap vermeyecek kadar psikolojik bir vakaydı zaten. Bir gün yolda gördüm. Aradığım halde niye cevap vermediğini sordum. “Seni, rehberimden silmişim onun için cevap vermedim” dedi.

Niye sildin?

“E babam öldü ne cenazeye geldin, ne taziyeye. Onun için seni sildim” demesin mi..

Yeminle de söylerim ki babasının öldüğünü duymamıştım.

O zamanlar sosyal medya da böyle yaygın değildi.

Burhan Akar abimiz henüz Urfa Vefat ve Taziye İlanları sayfasını da kurmamıştı.

Ben de ”İyi ettin beni sildin” dedim.

Taziye meselesi bu.

O benim taziyeme gelmedi, ben de onunkine gitmem, hatta hayatımdan silirime kadar gidiyor.

Seçim beyannamelerine kadar girdiğine göre, her siyasetçi gününün yarısını taziyeleri gezmeye ayırıyorsa demek ki önemli bir mevzu bu taziye işi!

Daha taziyenin yemek meselesini, kahvesini, çayını, mevlidini, merasimini saymıyoruz.

Taziyenin kendisi bile başlı başına bir sorun haline gelmiş.

Madem ki cenazeyi defnetmek önemli, herkes gasılhaneden başlayıp, defnedilip üzeri örtülene kadar ölünün arkasından gidiyor, madem mezarlık çıkışında cenazenin yakınları yüzlerce insanla tek tek “Baki Allah” sesleri arasında ellerini göğüslerine vuruyor.

Bir yiğit çıkıp demiyor ki, taziyemiz buraya kadardır.

Sağolun, varolun. Camiye kadar geldiniz, mezarlığa kadar yoruldunuz, başsağlığı dilediniz hadi gidin işinize gücünüze bakın. Biz de evimize gidip yakınlarımızla buluşalım, ağlayacaksak ağlayalım, miras bölüşeceksek paylaşalım demiyor.

Elbette taziye merasimlerimizin sosyolojik olarak önemli bir etkisi var.

Yakınlarını kaybedenler üç gün boyunca gelen gidenle hemhal olunca acılarından bir nebze uzaklaşıyor, üç gün sonra acıları hafifliyor olabilir.

Ama taziye sahiplerinin çektiği bu ağır yük ne olacak?

Öyleleri var ki, taziye evi kapandıktan sonra bu kez gece yarılarına kadar evde taziye kabul etmeye devam ediyorlar. Taziye evinden kalkanlar bu kez eve yöneliyor.

Adamlar taziyede oturup efkar dağıtacaklarına, üç gün boyunca yaşayan ölüye dönüyorlar.

Urfa, ölülerin değerli olduğu bir şehir diye geçmişte de yazmıştım.

Bu şehirde sağlara değil, ölülere değer verilir.

Ölüye verilen değer, mezarlık fiyatından da bellidir.

Urfa’nın en pahalı arazisi, mezarlık arazisidir.

Daraldım.

Başka zaman yazalım..