Bu haftaki yazımız ; Suriyeli mülteciler.
Tarih boyu Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti olarak bir çok mültecilere ev sahipliği yapmış, onlara barınma ve vatandaşlık gibi imkanlar sunmuşuz. Şimdi tarihimize bir göz atalım gerçekten Suriyeliler’ le beraber yaşamalımıyız, yoksa onları dışlamalımıyız.
Osmanlı Devleti’nin Suriye ile ilgilenmesi Sultan II. Beyazid devrinde başladı. Bu dönemde Suriyenin kuzeyi ile ilgilenen Osmanlılar, Memlûklularla savaşıp bir sonuç elde edemediler. Sultan Yavuz Selim Memlûk Sultam Kansu Gavrî’yi Dabık ovasında yenerek Suriye’yi Osmanlı hâkimiyeti altına aldı tarih (24 Ağustos 1516). Ve 400 yıl Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti altında yaşadılar. Bu süreçte bir çok ayaklanma gerçekleşti Suriyeli muhalifler, Mısır ve Lübnanlı isyancılar bir çok ayaklanma ile başkaldırdılar. Ama Osmanlı yıkılış sürecine kadar hiçbir zaman Suriye’ yi teslim etmemiş ve aynı diğer Ülkeler gibi üzerinde hakkı bulunduğunu savunmuştur. Peki neden ?
Ceddimiz Osmanlılar yapmış olduğu bütün seferleri Allah rızası için, Allah’ ın gönlünü hoşnut kılabilmek ve onun Sancağı altında tüm Ümmeti ve diğer insanlığı onun Sevgisine ve Dinine kazandırmak için yapmıştır. Bunları yazarken aklıma Osmanlı İmparatorluğunun Altın çağına gelebilmesini sağlayan Büyük İmparator Kanunu Sultan Süleyman Han’ ın Fransa Kralı Fransuva’ ya yazığı mektup geldi, sanırım Büyük İmparator bu mektubunda bize hakimiyetini ve Osmanlının gücünü olması gerektiği kudretti açıkça belli etmektedir.
Mektup’ tan bir alıntı ;
"Ben ki Sultanü's-salâtin ve bürhânü'l-havâkîn tâc-bahş-ı hüsrevân-ı rû-yı zemîn zıllullahi fi'l-arazîn Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Vilâyet-i Zülkadriyye'nin ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve Azerbaycan'ın ve Acem'in ve Şam'ın ve Haleb'in ve Mısır'ın ve Mekkenin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve külliyyen Diyâr-ı Arab'ın ve Yemen'in ve dahi nice memleketlerin ki, âbâ-yı kirâm ve ecrâd-ı izâmım enârallahu berâhinehüm kuvvet-i kahireleriyle feth ettikleri ve cenâb-ı celâdet-me’âbım dahi tîğ-ı ateş-bâr ve şimşîr-i zafer-nigârım ile feth eylediğim nice diyârın sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım, Sen ki, Françe vilayetinin Kralı Françesko'sun. Diye devam eder.
Şimdi kim diyebilir ki Suriye bizim değil. Suriye bizim, Musul, Halep, Şam, Filistin, Mısır, Mekke ve Medine hepsi bizim, kimse demesin ki bizim buralarda hakkımız yoktur. Sultan Abdulhamit Han’ ın Filistin’ i vermemek için nasıl direndiği tarihte bilinmekte, ama sonra ne oldu bazı akıl canbazlar biz kendi içimize kapanalım bize ne Filistin’ den dedikleri için şu an Mescid-i Aksa İsrail zulmünün altında işgal edilmiş ve oradaki halkımıza zulüm ediliyor. Suriye’yi de böyle parçalamak istiorlar. Ama bırakmayacağız. Bir belgeselde Filistin’ de yaşayan bir Türk ailesinin Röportajını izlemiştim. Osmanlı Savaşa girerken dönme şansları olmamış ve artık dönme şansları olsa dahi orda kalmayı tercih etmişler. Ve orda çok Soydaşımız var hadi Ümmeti inkar ettin diyelim gitme Filistin için senin Soydaşın orda ; Amcan oğlu orda belki Dayın oğlu orda bilemezsin, bizi öyle bir hale getirdiler ki sanki sınırlar karaya değil kalbimize çizdiler.
Şimdi Suriyeli lere deyinelim biraz ; Suriye den Türkiye’ ye yaklaşık İki Milyon Yediyüz Bin mülteci gelmiştir. Sivil Toplum Örgütlerinin araştırmalarına göre Üç Milyon Suriyeli şu an bizle beraber yaşamaktadır. Ve bunların sadece onda bir kısmı kamplarda yaşamaktadır. Yani kendi imkanlarıyla barınma imkanı bulanlar kendi işini barınmasını karşıladı. Peki kim bu Suriyelilier ; Bunlar Şanlıurfa’ dan zamanın da göç etmiş Hasan oğlu Ahmet, Gaziantep’ ten göç etmiş İbrahim oğlu Ali, Mardin’ den Göç etmiş Süleyman oğlu İsa, yani bunlar bizden yabancı değil Amerika’ dan gelmediler Uzaydan inmediler, Bunları farklı kılan Ebu Hasan olmasımı, aç bak tarihini git Çanakkale ye oku mezar taşını önce Ecdadını sonra tarihini bil bunlar Ümmet Bunlar Ahmet, Muhammed.
Son zamanlar da Avrupa’ ya göç eden Mültecilerin Dramını görüyorsunuz, kucağında tekmelenen anneler, Hollanda da para atılıp üzerine pisliklerini yaptıkları mültecileri, ya hiç mi ders almayacağız. Daha düne kadar kıyıya vuran cansız bedeni Suriyeli Aylan’ ı her yerde profil resmi yapan, daha düne kadar Bombardıman dan kurtulan Suriyeli Ümranın bakışlarını ne çabuk unuttuk. Biz değilmiydik günlerce onun için üzülen bu zulmü yapanları Kahreyle Allah’ ım Diyen. Milletçe çabuk unutuyoruz galiba veya olayı anlama istediğimiz gibi anlıyoruz. Biz olaya Kötülerini, Hırsızlarını ve daha neleri yapanlarımı görüyoruz sadece, bizde de yok mu onlardan var arkadaşlar kötü heryerde var iyide her yerde var. Avrupa ‘ da mültecilere ne derler bilirmisiniz ; Yüzde Beşler derler, yani geriye kalan Doksan beşi Yollarda açlıktan ve Hastalıktan Öldükleri için, İnsan Tücarları’ nın sırf para için hiçbir güvenlik olmadan götürdükleri teknelerde ölenler için. Ben olaya iyimser bakıyorum son zamanlar da Ülkemize yapılan hain saldırı (15 Temmuz) darbesini bile Yüce Allah biz onlara baktığımız için onları misafir ettiğimiz için Ülkemizi korudu.
Bundan sonra bence yapmamız gereken Ümmet olma bilincine varmak. Osmanlı İmparatorluğunun yaptığı gibi Irak’ a , Suriye’ ye’ Filistin’ e Mısır’ a ve Tüm Ümmet ve İnsanlığa, yoklukta kalana Savaşlardan kaçana abilik yapmak, En büyük görev yine biz Şanlıurfa lılara düşüyor biz değilmiyiz Halil İbrahim sofralarında sayısız insanı ağırlayan misafirperver olan, fakir fukara dostu olan, evimize misafir gelince ısrarlarla zorla yemek yediren, illa bu gece misafirimiz olarak kalacaksın diyen. Biz Örf ve Adet olarak iyiyiz, ama en iyi olduğumuz konu İnsanlığımız.
Ümmet olma bilinciyle, Tekrar Uyanış ve Diriliş bilincine varmak üzere. Sağlıcakla kalın.