Atatürk Barajı’ndan Urfa’ya su verilmeden önce Urfa’nın içme suyu şehir içindeki kuyulardan, Halilürrahman ve Direkli mevkiindeki su kaynağından karşılanırdı. Mahallelere su gün aşırı verilir, su aktığı zaman evlerde depolanarak kullanılırdı. Mahallelere su pompalayan motorların arızalandığı olur, o mahalle bazen günlerce susuz kalırdı. Bu kez itfaiye tankerleri mahalleyi gezer su dağıtırdı. Aradan çok zaman geçti. Eski Belediye Başkanlarından İbrahim Halil Çelik şehir merkezinin kanalizasyon şebekesini oldukça iyi hale getirdi. Ardından Ahmet Bahçıvan döneminde içme suyu şebekesi yenilendi. Atatürk Barajı’ndan Urfa tünelleri vasıtasıyla alınan su arıtma tesisinin de faaliyete girmesiyle Urfa’ya ulaştı.
Susuzluktan kavrulan Urfa, günün 24 saati temiz içme suyuna kavuştu. Dünyanın en temiz içme suyu kaynaklarından olan Fırat, artık evlerde musluklardan akar hale geldi. Fıratın serin suları tesis ve şebekede biraz ısınsa da yaz aylarının kavurucu sıcağında Urfa’yı ihya etti.
Tabi Fırat Urfa’da evlere girmeden önce Harran ve Akçakale Ovalarına akmıştı bile.
Belki yüzyıllardır yağmurdan başka bir damla su görmeyen bereketli topraklar, suyun gelmesi ile birlikte tüm bereketini fışkırttı. Bire on vermesi beklenen tohumların bereketi katladı. Yüzlerce dönüm arazisi olduğu halde yokluk çeken köylülerin fakirliği bitti. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra suya hasret olan Suruç Ovaları da suya kavuştu. Dünyanın belli başlı büyük tünelleri ve sulama kanallarının inşa edildiği Urfa’da suyun aktığı yerlere zenginliğin gelmesi pek uzun sürmedi.
Ama su bereket getirdiği kadar büyük belalar da getirdi.
Çağdışı kalmış vahşi sulama sistemlerinin inşa edildiği Urfa’daki ovalarda bilinçsiz çiftçinin eline bırakılan su artık zehre dönüştü. Harran ve Akçakale ovalarında çoraklaşarak kullanım dışı kalan tarım alanları bir yana, bilinçsiz sulama nedeniyle tahliye kanallarında akan bereketli topraklar ayrı bir sorun oldu.
Uydu fotoğraflarına baktığınızda Suriye topraklarını bile aşarak denize dökülen Harran ovasının kızıl topraklarını görebilirsiniz!
Öyle ki, Harran ve Akçakale ovalarına bırakılan suyun üçte birinden daha fazlası tahliye kanalları vasıtasıyla ülkemiz topraklarını terk ediyor! Bu durum elbette çok büyük bir vehamet.
Tarlasını taban suyundan kurtarıp, kimyasallar, gübreler ve ilaçlarla ürününü zar zor yetiştiren ova çiftçisi, gelecekte bu toprakların elinden çıkacağının farkında değil. Çünkü ülkeyi terk edip giden topraktan haberi yok.
Su ile başlayan başka bir felaketimiz ise ne yazık ki Suruç ovasında baş gösterdi.
Tahliye kanalları yapılmadan Suruç ovasına verilen su nedeniyle binlerce dönüm tarım arazisi adeta gölete dönmüş durumda. Suruç’ta birçok üretici tarlasını basan taban suyu nedeniyle ürünlerini hasat edemez hale geldi.
Aslında su ile birlikte büyük sorunların da geleceği yıllar öncesinden tahmin edilmişti. Sulama projesi paralelinde drenaj projeleri de vardı. Ne yazık ki bir an önce su bırakılsın denilerek, bugün yaşanan sorunların ortaya çıkmasına yol açıldı. Harran ve Akçakale ovalarında bile drenaj sorunları yaşanmaya devam ediyor.
Su ile gelen bu sorunların ortadan kaldırılması, geleceğe bırakılacak en büyük mirasımız olan toprağımızın korunması için büyük önem taşıyor.
Peki ne zaman kurtarılacak bu topraklar.
Şimdi gözler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba’da.
Bayram haftasında Şanlıurfa’daki temaslarında Suruç Ovası drenaj projeleri üzerine çalışıldığını belirtmiş, ayrıca ovadaki yapılaşmanın önüne geçilmesi için de Toprak Koruma Kurulunu ve Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin’i işaret etmişti.
Tarım alanlarındaki yapılaşma konusunu başka bir yazımızda ele almak dileğiyle.