Sanat için sanat mı olur.
Yani öylesine, boşu boşuna sanat!
Sanat dediğin işe yaramalı, kendine, çevrene, topluma, dünyaya bir eser olmalı.
İş görmeli, fayda sağlamalı.
Oturduğun yerde, boş vaktini geçirmek için yapacağın uğraşın, öğreneceğin becerinin kimseye faydası yoksa, kimse senin bu sanat dediğin uğraşına değer ve kıymet vermiyorsa istediğin kadar işin hassasiyetlerinden bahset, istediğin kadar el becerisi ve zekanı kat değeri yoktur.
Aynı şekilde işin içine zekanın katılmadığı sanatın da değeri kalmaz.
Geçen hafta Adıyaman’da düzenlenen yapı ve inşaat fuarında rastladığım el sanatları ustalarıyla bir süre sohbet ettim.
Sanatçılarımızın ilki, Urfa’ya Ebru Sanatını getiren Yrd. Doç. Dr. Ömer Sabuncu’nun öğrencileriydi. Ahmet Çevik, ebru sanatını Urfa’da açılan kurslara katılarak öğrenen Adıyamanlı ebruculardan. Fuarda standlarını açmış, muhteşem eserlerini sergiliyorlardı. Ayaküstü sohbetimizde inşaat fuarında yer alan ebru hakkında konuştuk. Aynı stantta yer alan Hüsn-ü Hat ve bakır işleme sanatları da sergileniyordu.
Karşıdaki stantta ise yöresel kıyafetleriyle renk katan Besi Bebek yer alıyordu. Besi Bebek ile aynı standı paylaşan heykeltıraş Kazım Durmaz, birkaç reyonda ise ahşap üzerine el sanatları icra eden ustalar yer alıyordu.
Ağaç işleri yapan ustalar, sehpa, çerçeve, masa, kapı filan yapıp sanatlarını konuşturmuşlar ve oldukça güzel olan eserlerini pazarlıyorlardı. Yine bebek yapan Besi hanım, Barby bebeklere rakip olacak bebeklerini hem Adıyaman çarşısında hem de fuarda pazarlayarak faydaya dönüştürüyor, Adıyaman’da yaklaşık 50 kadına iş veriyordu. Heykeltraş ağabeyi Kazım ise hem turistik amaçlı hediyelikler yapıp pazarlıyor hem de şehirlerden gelen taleplere cevap veren devasa heykeller yapıyordu.
Peki bu ebru sanatını nereye oturtacağız?
UNESCO tarafından dünya somut olmayan kültürel mirası listesine katılan ebru sanatı, ne zaman hak ettiği değeri bulacak. Kitap iç kapağı olmaktan öteye gidemeyecek mi?
Konuyu ebrucu Muhammed ile konuşurken bunları tartıştık.
İnşaat fuarına gelen ebru sanatı, mutlaka sanayileşmeli, topluma, üretime bu sanat ulaşmalı dedim. Nasıl dedi?
Dünyaya seramik ihraç eden firmalarımız var. Bu firmalarla görüşülüp, ebru serisi seramikler üretilebilir. Yeter ki, bakınca herkesin ruhunu okşayan desenler, grafik imaj halinde bu şirketlere pazarlansın. Bu çok kolay yapılabilir. Düşünsenize, bir evin mutfak tezgahında, ya da banyonun duvarlarında muhteşem ebru desenli seramikler olmasını kim istemez?
Mağazaların yüksek kolonlarının ebru desenli duvar kağıtlarıyla kaplandığını, işyerlerinin küçük camekanlarının ebru desenleriyle döşendiğini hayal edin.
Hediyelik eşya paket kağıtlarının ebru desenli olmasına kim hayır diyebilir?
Ebru desenli çerçeveler, sehpalar, perdeler, kapılar, bardaklar, tabaklar olamaz mı?
Elbette olur.
Madem ki ebru bir sanattır, o zaman bu sanat da hayatın her alanında yaşamalı, somut olmayan halinden kurtarılarak, somut nesnelerle bütünleşebilmelidir.
Herkes bir şeyler söylüyor ama yapan yok!
İcraat sıfır!
O zaman iş başa düştü diyelim.
Ebru sanatını nesnelere uygulayan ilk çalışmamı, önümüzdeki günlerde Ömer Sabuncu hocama hediye etmek için hazırlıklara başladım bile.
Hem de bu yazıyı yazarken tasarladım.
Kim bilir, belki bu sanatın yüzyıllarca daha yaşamasına, sanayiye dönüşmesine bir nebze katkım olur.
Unutmamak gerekir ki hayata karışmayan sanat yok olmaya mahkumdur.