Eski zamanlarda çok eskilerde henüz Edison elektriği icat etmemişken büyük büyük dedelerimiz, ninelerimiz gaz lambaları modern adıyla kandiller kullanırlardı ya da ellerine mumları alıp karanlığı aydınlatmaya çalışırlardı. Kandil deyince bir ateş alevi küçük bir kıvılcım canlanır gözümüzde.

Şimdilerde konsolları, ünite önlerini süsler oldu kandiller. Cam fanusların çevrelediği renkli renkli sıvıların içerisinde adeta görsel bir şölen oluşturur vaziyette. Kandillerin bu anlamının ve kullanımının dışında bir de İslam Medeniyetinde mühim bir yeri vardır. Özel gün ve geceler olarak ihya edilmeye çalışılan göz aydınlıkları olarak kullanılır.

Peki, neden vardır bu kandiller? Hazret-i Nebi bir sohbetinde şöyle seslenmiştir Sahabi Efendilerimize öyle bir zaman gelecek ki Ümmetim öyle geceleri ihya edecek ki sanki yıllarca ibadet ile geçirmiş hükmüne nail olacak. Neden diye sorduklarında sahabiler çünkü ümmetim ahir zaman ümmeti olacak ve zaman su gibi geçecek. Günler, haftalar, aylar birbirini kovalayacak. İşte bu su gibi akan zamanda böyle gün ve gecelerle Allah’a yaklaşmayı fırsat bilecek. Bir gününü bin yıl yaşamış gibi olacak. Halis niyetle yalvaracak, yakaracak…

Kandil dedik ya karanlığı aydınlığa çıkarandır. İşte İslam coğrafyasına bahşedilen kandiller de zamanın bütün fitnesine inat kalpleri mücella taşıyla temizleyen fırsatlardır. Tabii, bilip hakkıyla yaşayabilene… İnkara gitmektense inanmak için harekete geçene daha çok sevene el açıp dua dua yalvarana…

Kandil dedik ya kapat gönlünü, gözünü bütün karanlıklara, kötülüklere; aç ruhunu gökyüzüne. Kandil zaten hayırlıdır, hayrından nasiplenebilenlere…

Sevgiyle