BİR SOSYAL SORUMLULUK ÖRNEĞİ: FİKİR MASASI PLATFORMU

 

Kebabın yağı, isodun tadı konusunda kılı kırk yararcasına sohbetler eden Urfalı profilinin yerine, kentin sosyo-ekonomik sorunlarıyla ilgilenen bir gençliğin varlığını hissettirmesi adına Fikir Masası Platformu’nu tebrik ediyorum.

Nereden çıktı Fikir Masası Platformu?

Bileşenleri hangi kuruluşlar?

Amaçları ne?

Benzer bir çok soruyu merak edebilir ve cevabını bekleyebilirsiniz.

Önceki gün telefonum çaldığında arayan Şanlıurfalı genç ve yetenekli mimar arkadaşımız Mehmet Paydaş’tı. Selamlaşmadan sonra konuya girdi:

“Hani şu arkadaş ortamlarında oturup konuştuğumuz, fikirler ürettiğimiz konular var ya. İşte o konuları toplumla paylaşmak, gerekli yerlere sesimizi duyurmak için böyle bir platform kurduk. Güncel meselelerimizle ilgili bir basın açıklamamız olacak” deyip, yerini ve zamanını söyledi.

Yer Dedeman oteliydi. Saat 14.00.

Özenle hazırlanmış bir salon, ikramlıklar, gelecek her basın mensubu için hazırlanmış not kağıtları, kalem ve basın açıklaması metni masalara konulmuştu.

Basın açıklamasını yapacak platform sözcüleri Mimar Mehmet Paydaş, İnşaat Mühendisi Zeki Demirkol ve İşadamı Serhat Gerger’in bulunduğu masanın arka planına “Fikir Masası Platformu” afişi asılmıştı.

Basın mensupları gelince açıklama başladı. Ardından kısa bir fikir alışverişi yapıldı.

Ve konu, bugün gazetemizde haber olarak verildi.

Böyle bir platformun, medeni cesaret göstererek başlattığı girişim, Urfa’da bir belediye başkanlığı için bile vizyon sahibi isim bulmakta zorlanan Urfa’nın, gelecekten ümitvar olması adına sevinç verici.

Toplantı öncesi, bu arkadaşlarla bir süre sohbet ettik.

Onlara, platformun bileşenleri hangi kuruluşlar diye sorduğumda, “Resmi bir kimlik taşımıyoruz. Bu şehirde yaşayan, şehrin sosyal, siyasal, ekonomik sorunlarına ilgi duyan her kesimden bireyin görüş ve önerilerinin dile getirildiği tamamen sivil bir oluşum olarak hareket etmeyi uygun gördük. Daha çok bir arkadaş topluluğu, kenti, insanı, geleceği adına fikir üreten bir sosyal topluluk olarak bilinmek istiyoruz” diyordu.

Her biri yüksek öğrenim görmüş, mesleklerinde ciddi kariyer sahibi olmuş, kentin ticari ve sosyal hayatında varlığını hissettiren genç neslin, şimdiki ve gelecek zamana dair taşıdığı kaygıları dile getirmesi, fikirlerini toplumla medeni şekilde paylaşması takdir edilecek bir davranış diyerek arkadaşları tebrik ettim.

Peki bu arkadaşlar neden resmi bir statü almak istemiyor diye fikir yürüttüğümde onlara hak veriyorum. Mevcut resmi statüsü olan sivil toplum kuruluşu, platform, topluluk gibi oluşumlara bakalım. Hangisi siyasi bir kaygı taşımıyor. Hangisi, bazı kişilerin kaprisleri altında kıvranmıyor?

Uluslar arası şirketlerin dünya düzeni oyununa kanıp, Topçu Meydanı’na “Rabia” adı verilsin diyerek basın açıklamaları yapan, siyasilere taleplerini ileten malum toplulukların yanında, “kendi değerlerimiz, kentimiz, insanımız” diyen böylesi bir topluluğa ihtiyaç vardı.

Kısır siyasi çekişmelerden uzak, “önce kentim, önce insanım” diyerek yola çıkan böyle bir hareketi bu vesileyle kamuoyunda tanıtmak, seslerini duyurmak da biz basın mensuplarının boynunun borcudur diyorum.

***

Topçu Meydanı’na “Rabia” adı verilsin diyerek basın açıklamaları yapan Şanlıurfa STK’ları İnsani Yardım Platformu’nun diğer hizmetlerini kesinlikle kınamıyorum. Sadece bir hatırlatma yapmak istiyorum.

12 Eylül caddesinin adı, Demokrasi caddesi olarak değiştirildi. Kenan Evren’in adı okullardan, caddelerden kaldırıldı.

Neden?

Güya 12 Eylül 1980 askeri darbesi kötü bir durummuş!

Urfalı usta köşe yazarı Mustafa Güneş’in de geçen gün Urfahaber gazetesinde yazdığı “12 Eylül 1980 Darbesi” başlıklı yazıdan sonra bu isim değişikliğini değerlendirdiğimizde malum darbenin bugün anlaşıldığı şekilde olmadığını yeniden hatırlıyoruz.

1980’de 5 yaşındaydım. Evimiz Büyükyol’da cadde üzerindeydi. Akşam ezanına doğru herkes evine kapanır, sokaklar birbiriyle silahlı çatışmaya gireceklere bırakılırdı. Gece sabaha kadar silah seslerini duyar, sabah sokağa çıktığımızda sokak başlarındaki duvarlardan mermi çekirdeklerini çıkarıp oynardık. Çocuk yaşımızda bile ortamın kötü halde olduğunu anlardık. Hemen her gün çatışmalarda ölen yakın akrabalarımızın olduğu söylenirdi. Darbe sabahı evimizin kapısını açtığımızda, kaldırım kenarında elinde silahıyla duran bir asker vardı. “İçeri girin, dışarı çıkmak yasak” dediğini şimdiki gibi hatırlarım.

12 Eylül 1980 tarihinden sonra sokaklardaki mermi sesleri kesildi. Anaların ciğeri evlat acısıyla yanmaktan kurtuldu.

Mustafa Güneş ağabeyin de dediği gibi.

Sokağa çıkma yasağı olmasaydı, millet sokağa dökülüp davul zurna çalıp oynayacak, darbeyi kutlayacaklardı.

Oradan buradan ismi silinen Kenan Evren ne çok sevilirdi.

Bugün doğan çocuklara Recep, Tayyip, Erdoğan isimleri verilirken, o zaman doğan erken çocuklara Kenan, kızlara Evren adı verilirdi.

Bayramlarda çocuklara askeri üniformalar alınması geleneği, o askeri müdahaleye duyulan sevginin göstergesinden başka ne olarak açıklanabilir.

Darbe savunuculuğu yaptığım da anlaşılmamalı.

Bugün eleştirilen aslında darbe değil, darbe sonrası yetki sahibi olanların demokrasiden, insan haklarından ve hukuktan uzak uygulamalarıdır ki, buna herkes her zaman karşıdır.

Dolayısıyla, Mısır’da gerçekleşen askeri müdahaleye karşıtlığın bir simgesi haline gelen “R4BİA” Rabia adının, siyasi, sosyal, dini, ekonomik bir çok nedeni olan olayların etkisinde kalarak Urfa’da gündeme getirilmesi, birkaç yıl sonra yeniden gözden geçirilmesi gereken bir durumdur. Oysa, Topçu Meydanı adı, bu milletin kendi bağımsızlığı adına Fransız işgaline direnişinin bir simgesi olarak kıyamete kadar tartışılmadan yaşayacaktır.

***

Hülasa, belli bir ideolojinin etkisindeki sivil hareketlerin yerine, ideolojiden uzak, din, dil, mezhep, ırk ayrımı yapmadan toplumun ortak menfaatlerini, son derece medeni bir şekilde dile getiren aydın gençlerin bu şekilde davranmasını takdir etmek gerekiyor.

Tabi ki, bahsettiğimiz hasletleri taşımayı terk etmedikleri sürece..