Hastalıktan önce sağlığın kıymetini bilmek gerekiyor. Hastalandıktan sonra ise iyi bir sağlık hizmeti ve iyi doktorun kıymeti anlaşılıyor.
Hastane avlusunda muayene saatimin gelmesini beklerken 45-50 yaşlarında isminin Zeki olduğunu öğrendiğim bir hastayla tanıştım. Uzun süredir hastaneye gidip geliyor, dertlerine çare arıyormuş. Yaklaşık yirmi yıldan bu yana ayaklarında ağrı olduğunu, ağrılarına çare bulmak için gitmediği doktor, çalmadığı kapı, kullanmadığı bitkisel ilaç kalmamış. Biri şekerden, biri tansiyondan, biri bel fıtığından kaynaklandığını söylediği hastalığına bir türlü çare bulamamış. Ayak ağrıları ve yanma şikayetleri hayatını neredeyse altüst etmiş. Artık iş yapamaz hale gelmiş. Gittiği her doktorun bir iki ilaç yazarak kendisini göndermesinden şikayet eden Zeki Bey, en iyi zamanlarının kaplıcaya gittiği dönemler olduğunu anlatıyordu. Ama kaplıcaya gitmek de büyük masraf ve zaman kaybıymış kendisi için. Özel bir şirkette işçi olarak çalıştığını, ayaklarındaki ağrılar yüzünden sürekli hasta olarak dolaştığını belirterek, işyerinde adının hastaya çıktığını üzülerek anlatıyordu.
Uzun süredir hastane hastane dolaştığını anlatırken, gittiği tüm hastanelerdeki branş doktorlarını da tek tek sayıyor. Filan hastanede filan doktor, filan hastanede filan doktor. Hastalığı olanlara yardımcı olmayı da seven Zeki bey, tam bir sağlık danışmanı olmuş.
Bir ara SSK hastanelerinin eski durumunu hatırlattı. O zamanlar SSK hastanesinden ilaç alabilmek için yaşadığı sıkıntıları, bugünkü rahatlıkla kıyasladı. Bir de o zamanki hastalıklarla bu zamanki hastalıkları…
Bugün yaşanan hastalıkların insanları öldürmeyip süründürdüğünü, kanser illetinin başını alıp gittiğinden yakındı. Kanser hastalarını görünce kendi haline şükrettiğini söyledi. Kanser hastalarının birkaç yıl eziyet çekip sonunda öldüğüne şahit olduğunu belirtirken, kendisinin yirmi yıldır çektiği rahatsızlığa rağmen ailesinin başında olup, iyi kötü işine devam ettiği için haline şükretti.
Özel hastanelerin kapanmasından da yakındı ama bir de iyi oldu dedi. İyi olması da başına gelen bir olaydan kaynaklanmış. Bir tıp merkezinde kimliği kullanılarak üzerinden devletten para tahsil edilmiş. Ama kendisi bugüne kadar o tıp merkezine sadece bir kere gittiğini, bu nedenle mahkemeye gidip ifade verdiğini söyledi.
Devlet hastanelerinde her türlü imkan olmasına rağmen hasta yoğunluğundan o da yakındı.
Uzun uzun hastaneler, hastalıklar, tedavi teknikleri ve teknoloji üzerine sohbet ettiğimiz Zeki bey, kalabalık hastane koridorlarına doğru gitmek üzere yanımdan ayrılırken son sözünü söylüyordu..
Böyle gelmiş böyle gider.
Ama ben Zeki bey kadar ümitsiz değilim.
Böyle gelmiş ama böyle gitmiyor.
Özellikle tıp hızla değişiyor ve teknoloji süratle tıbbın hizmetine girmeye devam ediyor.
Büyük ihtimalle yakın zamanda, yıllardır insanların boğuştuğu kanser gibi bir hastalığın da adı unutulacak. Çiçek gibi, çocuk felci gibi, öldüren kızamık gibi o da tarihe karışıp gidecek.
Erken mi olur, geç mi olur bilinmez. Ama nolursa olsun, aman hastalanmayın.