Yazmak, geçim sağlayacak, para kazanacak bir uğraş olmaktan ziyade ya aileden zengin olanların, yada memuriyet gibi bir hizmetle geçimini sağlar halde iken eli kalem tutanların işi olmuştur. Çünkü yazarak para kazanmak, öyle her kişiye kısmet olmamıştır.
Ünlü Şairimiz Mehmet Akif Ersoy devlet memurluğunun yanında bol bol yazmak için fırsat bulmuş ve mucize şiirlerinden biri olan İstiklal Marşı’nı, Safahat’ı kaleme almıştır. Ancak bir kalem erbabının para ile çok fazla işinin olmayacağını, İstiklal Marşı ödülü olarak verilen 500 altını reddederek göstermiş, sırtındaki tek paltosunu muhtaç olan insana vererek yardımlaşmanın örneğini sergilemiş, yazmak yavaş yavaş onu maddi yokluğa doğru itmiştir. Akif’in yokluk içinde geçen hayatının son perdesinde oğullarından biri yaşadığı sefaletle ünlenmiş, Cağaloğlu’nda bir çöplükte ölü olarak bulunduğunda Akif’in oğlu olduğu zor anlaşılmıştır.
Türk edebiyatının en önemli hikayecilerinden biri olan Ömer Seyfettin’in hayatı da, bir yazar olarak pek hazindir. Eğitim hayatı akabinde önce askerliği, sonra da öğretmenliği meslek edinen Ömer Seyfettin, haftada en az bir hikaye yazardı. Ömer Seyfettin’in yazdığı eserlerin çoğu onun sağlığında yayınlanmadı. Ancak öldükten sonra tüm hikayeleri basıldı ve bugüne kadar okunur oldu. Ömer Seyfettin de o kadar yazmasına rağmen yazarak para kazanamamıştı.
Dünyanın en ünlü yazarlarından biri olan Rus Yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy’un hayatı da kalem ve düşünce erbabının en önemli özelliklerini taşır. Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Tolstoy, küçük yaşlarda iken yetim kalır. Akrabalarının yanında büyür. İyi bir eğitim alır, meslek olarak askerliği seçip, subay olarak Kırım harbine katılır. Daha sonra askerliği bırakarak daha sakin bir hayat için Petersburg’a yerleşir. Burada ilk önemli eserlerini yazar. Avrupa’daki bir çok ülkeyi gezer. Daha sonra Rusya’ya dönerek doğduğu köye yerleşti. Varlıklı biri olduğu için köyünde bir okul kurdu, evlendi, 12 çocuğu oldu. Hayattaki en önemli uğraşı bıkmadan usanmadan yazmaktı. Dünyanın en önemli yazarlarından olan Tolstoy’un eserleri 1900’lü yılların başında bile hala gizlice elden ele yazılarak çoğaltılıyordu. Sosyal hayat, din, demokrasi üzerine sarsıcı fikirleri olan Tolstoy, bir çok düşünür gibi toplum ve din otoriteleri tarafından aforoz edilmişti. Ömrünün sonuna doğru hayata küsen Tolstoy, evini de terketmiş, bir tren istasyonunda perişan halde ölü olarak bulunmuştu.
Yazarak kazanan kimse yok mu?
Var. Ama sadece yazdığıyla geçimini sağlayan kimse öyle sanıyorum yoktur. En azından benim bildiğim yazarak geçimini sağlayan kimsenin olmadığı.
Yazdığıklarıyla Türkiye’nin en çok kazanan yazarlarından biri olan Elif Şafak akademisyen olarak hayatını kazanmaktadır. Türkiye’nin ilk nobel ödülü almış yazarı Orhan Pamuk da yazdıklarından iyi para kazanan biridir. Ama yazarak para kazanmak diye bir fikri yoktur. İstanbullu varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir, Robert Koleji’nden mezun olur, okuduğu mimarlık fakültesini üçüncü sınıfta bırakır, gazetecilik eğitimi alır ancak gazetecilik de yapmaz. Evinde oturup yazmaya başlar. Ermeni meselesi konusundaki fikirleri nedeniyle Nobel ödülü aldığı belirtilen yazarın eserleri dünyada onlarca ülkede yayınlanır. Pamuk, eserlerinden iyi para kazanan bir yazardır. Ancak para kazanmak amacıyla yazdığını söylemek doğru olmaz.
Bugün Urfa’da çevremize baktığımızda bile yazıyla uğraşanların tamamının başka bir uğraşla geçimlerini sağladıklarına şahit oluruz. Urfa’da yaşayan veya Urfalı olan şair, yazar, edebiyatçılarımızın tamamı başka bir meslek veya iş sahibidir. Çoğunluğu devlet memuru, öğretmen ve akademisyen olan yazarlarımız, Mehmet Kurtoğlu dışında kitaplarını kendi paralarıyla bastıran isimlerdir.
Netice olarak yazma eylemi, bir geçim kapısı olarak hiçbir zaman seçilmemiştir. Gazetelerde belli bir işle memur edilenlerin yazmaları bunun dışındadır. Ancak bu yazma da çoğu zaman ideolojik, siyasi sebepledir. Yazı para kazandırmasa da, yazarlığın getirdiği şöhretle iş yapanların sayısı, yazarlıktan para kazananlardan da çok çok fazladır.