Kar yağmur yağsa da kışın kış olduğunu bilsek deriz. Yağmasa tedirgin olur, yaz günü kuraklık çekeceğimizi düşünerek bu kez Allah’a el açıp yağmur duası yaparız.

Susuzluktan en çok etkilenen illerin başında elbette İstanbul geliyor. Barajlardaki su seviyesinin düşmesi bütün Türkiye’yi alarm durumuna geçiriyor. Vatandaşlar su kullanımı konusunda uyarılıyor. Nihayet İstanbul için 2017 yazında kuraklık tehlikesi böylece atlatılmış oldu ama İstanbul’a yağan kar Türkiye’nin tüm şehirlerini etkiledi.

Etkilemesi, oraya yağan karın diğer şehirlere de yağmış olmasından değil.

Bir ülkenin üretim üssünü tek bir yere toplarsak olacağı buydu zaten.

İstanbul’dan bütün Türkiye’ye mal sevkediliyor. Kargo firmalarının, nakliye şirketlerinin merkezleri İstanbul’da. Urfa esnafı Cuma gününden beri yola çıkan siparişlerini alamamış durumda. Uçaklar kalkmıyor, kargo firmaları çalışamıyor.

Hafta sonu bizim de bir işimiz vardı. Kargo firmamızı aradığımızda iki gün boyunca telefonlara cevap veren olmadı. Kar nedeniyle şubenin bulunduğu sokağa dahi giremiyorlarmış. Yer yer kar kalınlığı 1,5 metreyi buluyormuş. Kargocu teslim almaya gidemeyince bari firma götürüp teslim etsin dedik. O da yapamadı, kendi mahallesinden çıkıp, diğer mahalleye gidemiyormuş.

İstanbul gibi devasa bir şehrin kar ile mücadelede bu kadar yetersiz kalması başka bir konu elbette. Ama belediyelerin doğrudan suçlanması da doğru değil. Neticede 4-5 gündür yoğun yağan bir kar var. Haliyle bazı işler aksayacak. İşler yetişmeyecek. Ama her şeye rağmen hayat devam edecek.

Şimdi İstanbullular karın durmasını istiyor. Ama Allah’ın işine karışılmaz.

Yağışın durmasını istemek derken aklıma Urfa’dan bir hikaye geldi.

Yaşanmış bir durum hemde. Şahitleri anlatır.

Denir ki, Urfa o yıllarda büyük kuraklık yaşıyordu. Fırat suyu da o zamanlar henüz Urfa’ya ulaşmadığı için yağmur yağması için sık sık büyük alimlerin kapısı çalınır, rica minnet araziye yağmur duasına götürülürlerdi. Yanlış hatırlamıyorsam, Abdurrahman Buluntu hocaya yine iş düşer. Uzun zamandır yağmur yağmıyor diye hocaya gelip, “Hocam duaya çıkalım” derler. Hocanın da duası sağlam. Araziye çıkıp ağlar yakar Allah’a el açtığında çoğu zaman eller henüz havadayken yağmur tanelemeye başlarmış. Genelde kışın sonuna doğru gelen bu yağmurlar da pek şiddetli olduğu için çarşıları, sokakları sel götürür, Halilürrahman’ın balıkları Haşimiye’de yüzermiş.

Hoca ne zaman duaya çıksa, ardından yağmur gelir, durmak bilmeden bardaktan boşalırcasına yağar, dükkanlarını sel basan çarşıdaki kürkçüler, halıcılar perişan olurmuş ama şikayet etmezlermiş. Hoca da bir yandan yağmur yağmasına sevinir, bir yandan da malları heba olan esnaf için, hayvanları telef olan köylüler için üzülürmüş.

Senelerden bir gün yine kuraklık olmuş. Aylarca yağmur yağmamış. Hocaya gelip duaya çıkalım demişler. Yağmur duasına çıkılmış. Eller Yaradana açılmış, hocanın yakarışı ve güzel hitabeti karşısında gözyaşları sel olurken gökten damlalar inmeye başlamış. Her zaman olduğu gibi yağmur günlerce devam etmiş. Esnafın dükkanları yine su altında kalmış. Tarlaları su basmış ekinler sele gitmiş, hayvanlar telef olmuş. Taşan Karakoyun deresi develeri sürükleyip Köprübaşına kadar getirmiş. Günlerdir durmak bilmeyen yağmur karşısında perişan olan, yağmur duasına çıkalım diye gelenlerden birkaç esnaf hocaya uğrayıp, biraz da mahcubiyetle hocaya varıp, “Hocam, dua etsen de bu yağmur dursa” diye usulünce söylemişler.

 

Hazır cevap olan hoca göğe bakıp demiş ki, “Valla yağdırmak kolay, durdurmak zor.”