Bizim memleketin düzeni bozuktur. Sistemin temel altyapısını kendinden olanı kayırmak, menfaatini kollamak anlamına gelen torpil üzerine kurulmuştur.

Araya torpilin girmesinin sebebi, ayrı gayrılığın fazla olması, benliğin ön plana çıkması, kabilecilik, particilik, hizipçiliktir.

Torpil işi hayatın her alanına öyle yayılmıştır ki, torpili olmayanın yapabileceği pek bir şey yoktur. O da yapsa yapsa elinden geliyorsa kaba kuvvet kullanarak kendi işini halletmeye çalışır. Kaba kuvveti, şiddeti işe yararsa artık o da bir torpil aracıdır.

Torpil sadece yakın kan bağı, sıkı dostluk, hısımlık, partizanlıkla yerine gelecek bir şey de değildir. Yerin ve zamanına göre belirlenen ilgi alaka torpilin işlemesine yeterli olur.

Urfa’da fırına tepsi gönderen bir vatandaş eğer fırıncı ile biraz içli dışlı olmuş, sıradan müşteri statüsünü aşmış ise tepsisinin koltuğa atılarak pişirilmesi gerekir. Fırıncı o adamın tepsisinin koltuğa atılması gerektiğini bilir. Yok eğer samimiyet o ölçüde gelişmemişse o zaman ufaktan torpil işletilmeye başlar. Bazen fırıncı tepsisini koltuğa attığını belirterek müşteriyi tavlamak amacıyla bu torpilini dile getirir. Bazen de müşteri fırına tav olması için koltuğu istediğini beyan eder. Fırıncı ile müşterinin bu tav olma, torpil görme işi yıllarca böylece devam eder. Fırıncısından gerekli özen ve ihtimamı görmeyen müşteri ise kısa sürede fırınını değiştirir.

Torpilin arandığı yerlerin başında ise hastaneler gelir. Özellikle 2000’li yıllardan önce hastaneye düşen kişi hasta bakıcıdan da olsa mutlaka bir torpil bulmak zorundaydı. Çünkü işleri kesinlikle yürümezdi. İşlerinin yürümemesinin sebebinin başında uygulanan karmaşık prosedürleri bilmemesi yatardı. Sevk alacak, sıraya yazılacak, çıkan reçeteyi baştabibe mühürletecek, protokol numarası alacak, eczaneye sıraya girecek ve daha onlarca yazılı olmayan işi yapacaktı. Bu sebeple hastaneye işi düşen kişi ilk önce bir torpil bulmak zorundaydı. Hastaneye düşen kişinin torpili ise genelde hastane çalışanı olan müstahdem, hasta bakıcı, memur gibi kişiler olurdu. Çünkü bu kişiler memleketin insanıydı ve içeride dönen dolapları, iş ve işleyişi çok iyi biliyorlardı. Çoğu zaten kendi memleketinin insanına yardımcı olmak için araya kimse girmezden kendiliğinden gereken yardımı gösterip, kolaylığı sağlar yol yordamı gösterirlerdi. Doktordan, hemşireden torpil bulmak ise çok zordu. Zaten çoğu yabancıydı ve birkaç yıl burada durmazlardı bile.

Torpilin işleyişi 90’lı yılların sonuna kadar en bariz şekilde kendini hissettirdi ülkemizde. Eğer siyasilerden, bürokrasiden üst düzey bir tanıdığınız, akrabanız, partiliniz, yandaşınız vesair kişi vardıysa memur kadrolarına atanabilmek için yapmanız gereken tek şey diploma sahibi olmanızdı. Memur olmanın yolu torpil sahibi olmaktan geçerdi. Torpilin olmadığı yerde ise kapıyı açacak anahtarın adı rüşvetti. Rüşvetin yolu ise yine halkın içinde olan ve yaptığı iş nedeniyle “bal tutan parmağını yalar” nispetinde nemalanan kişilerden geçmekteydi.

Aradan çok zaman geçti. Rüşvetle, torpille iş yapma devri büyük oranda tarihe karıştı. Fırıncılar tüm müşterilerine eşit muamele etmeye, hastaneler gelen tüm hastalara aynı davranmaya, kamuya memur alımları büyük oranda bir sisteme bağlandı. Ama torpil işi kesinlikle ortadan kalkmadı.

Torpil ortadan kalkmadığı için “bu devirde torpilin olacak” deyimi de yaşamaya devam ediyor.