Dini vazifelerin, emirlerin ve yasakların insan denen varlığın başta kendisi olmak üzere aile düzenini, akraba ilişkilerini, sosyal adaleti, devlet ve dünya düzenini korumaya yönelik Yaratıcı tarafından konulmuş kurallar olduğunu kabul ettikten sonra hikmetsiz hiçbir iş ve kararın olmayacağını anlıyoruz.

İslam ümmeti büyük çoğunlukla hemen hemen günümüze kadar dini kuralların, emir ve yasakların hikmetini aramak yerine zoraki bir vazife olarak gördüğünden yapılan ibadetlerin zevkine varamamış, faydasını anlayamamış. Namaz ibadeti nasıl ki bedeni günde beş kez tepeden tırnağa düzene koyan, bakımını yapan aynı zamanda ruhi bir dinginlik sağlayan ritüel ise aynı zamanda yaratıcıya kulluk görevi olarak bilinirdi. Namazın dini bir vecibe olmanın ötesinde, dini kitaplarda sayılmayan, bilgi yetersizliği nedeniyle tespit edilemeyen bedeni faydaları günümüz bilimi ilerledikçe ortaya çıkmakta, namaz hareketlerinin tüm vücudu çalıştıran bir faaliyet olduğu ve çeşitli hastalıklara karşı koruyucu bir kalkan vazifesi gördüğü bilimsel tespitlerle açıklanmış bulunuyor. Gün geçtikçe bu bilgiler daha çok yaygınlaşacak ve namaz kılanların sayısının artacağı ümit edilmektedir.

Peki orucun hikmeti ne?

Gece sayılacak bir sabah vaktinden, güneş batıp akşam oluncaya kadar aç kalmak neye yarar?

İnsanlar orucu Allah’ın emri olarak tutarken zorlanıyor. Sağlıkları görünürde bozuluyor. Hele Urfa gibi sıcak yerlerde oruç tutanlar vücuttaki sıvının tükenmesi nedeniyle hemen hergün adeta koma haline giriyor. Peygamber efendimiz “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz” derken, oruç tutanlar görünürde sağlıklarından oluyorlar. Basit hastalıkları bahane gösterip oruç tutmaktan muaf kalmak bile istiyorlar.

Orucu Allah emretmiş, resulü  bu ibadeti övmüş ve orucu sıhhate bağlamışsa işin ibadetten çok farklı boyutları olması da gerekti.

Ayetlerin ve dinin en büyük müfessiri zamandır diyoruz ya, işte zamanı geldi ve oruç ibadetinin sırf Allah için yapılan bir ibadet olmanın yanında yine insan bedeni için olan muhteşem bir sıhhat vasıtası olduğu ortaya çıktı.

Başta ABD’den uzakdoğuya kadar tıp dünyası, kanser tedavisinde 24 saate varan açlık diyetlerinin kanser tedavisinde olağanüstü etkisi olduğunu keşfetti. Açlıkla başlayan beden faaliyeti kandaki su miktarını azaltıyor ve sindirim sistemi bir çeşit asit üreterek kana karıştırıyor. Bu asit, damarlar yoluyla vücuttaki tüm hücrelere iletiliyor. Bu asidin yakıcılığına dayanamayan zayıf hücreler zayıflayıp ölürken, sağlam hücreler aside karşı mücadele ediyor ve bunun sonucu beden yorgun düşüyor. Halsizlik, sinirlilik hali, baş dönmesi gibi sorunlar da bundan sonra ortaya çıkıyor. Tıp dünyasının  bu keşifini, geride bıraktığımız ramazan ayında bir programda izlediğimde, çok zor olmasına rağmen oruç ibadetini daha sevmeye, daha heyecanla oruç tutmaya hem de sahur ve iftar yemeklerini daha azaltarak yapmaya başladım.

Bir makineyi yapan imalatçı, bunun nasıl çalışacağını, bakımlarının nasıl yapılacağını, yağlamasının, temizliğinin nasıl olacağını belirten bir kullanma kılavuzunu da ürünün yanında verirken, topraktan bir canlı yaratan Allah’ın kullanma kılavuzu göndermemiş olması mümkün mü?

İşte bu din, tüm alemi yoktan var eden en büyük Yaratıcı olan Allah’ın, insanı ve evreni hakkaniyet ölçüsüyle nasıl en iyi ve en faydalı şekilde kullanacağımızı gösteren bir kılavuzdan başka bir şey değil.

Öyle bir kılavuz ki, bu kılavuza uyanlar hem bu dünyada hem de ahrette gerçek mutluluğa erenlerden oluyor.

Rabbizimin emirlerine uyarak ahrette de mutlu olmak temennisiyle..