Hayatın her alanı toplumun gelişmesiyle değişime uğrar. Değişimin başında tüketim alışkanlığı gelir. Ardından mimari, fen ve sosyal doku değişir. Bu değişim doğal bir kuraldır ve engellenemez.
Ancak hayatın akışı içinde değişime en kapalı alan kültür, sanat ve edebiyattır. Sanat ve edebiyatın gelişmesi için ise değişen sosyal dokunun farklı kültürlerle rekabet etme düşüncesinin harekete geçmesi gerekir.
Urfalı ressam Muharrem Çelik'in tablolarını 10 bin yıllık Nevali Çori heykellerine benzettiğimde, Urfa'nın sanatta 10 bin yıl önceki yerinde olduğunu anlatmıştım.
Evet, Urfa ne yazık ki, sanat ve edebiyatta halen Neolitik dönemde yaşamaktadır.
Bugünkü müzik ve edebiyatı, en eskisi 100 yıl önceye dayanan kayıtlar üzerine inşa edilmiş olan Urfa, sosyal gelişimini tamamlayamadığı ve farklı kültürlerle rekabet etmeye girişemediği için kısır kalıp bitmiştir.
Modernize edilmiş Trabzon kolbastısı, Ege Zeybeği dünya çapında tanınırken, Urfa Kımılı kımıldamaktan aciz durumdadır.
Kültür ve sanat. sosyal alanda sorunlarını çözmüş, mimari ve fende çağın üzerinde bir seviyede olan toplumlarda gelişir. Gelişmeyen toplumlar, geçmişe bağlanıp kalır, üretemez ve tükenmişliği yaşayarak farklı kültürlerin etkisinde yok olup giderler.
Urfa, bu anlamda tükenen toplumların başında gelir. Tükenmiş toplumlar, diğer toplumlarla rekabetinde eskiye ve ölüye bel bağlar. Dünya İslam medeniyeti ile tükenmiş bir Arap toplumunda tanıştı ki cahiliye Arapları yabancılara kendilerini tanıtırken çokluklarıyla övünür, mezarları gezdirip atalarını sayar, onların kahramanlıklarından bahseder, ne olduğunu bilmedikleri eski taşlar olan putlara tapınırlardı. İslam bir yenilikle gelip onların ölülerle övünmesini yerip, putlarını reddedip, mallarını infak etmelerini isteyince şaşkına döndüler ve tek çareleri şiddete, zulme başvurmak oldu. Bu yol da onları tarih sahnesinden sildi. Yeniliğe açık olan Arap toplumu dünyaya yeni bir medeniyet inşa ederken, eskiye bağlanıp kalanlar yok olup gitti.
Şimdi Urfa'ya bakınca büyük oranda o cahiliye Arap toplumunun davranış şeklini görüyoruz.
Mimari ve fende rekabet etmesi gereken toplumların çok gerisinde, çoklukla övünen, ölülerin sağlardan daha kıymetli olduğu, yas günlerinin çokluğu ve nüfuzu ispat için bir fırsat sayıldığı, alabildiğine servet çokluğuna rağmen infaktan kaçınıldığı, kültür, sanat, edebiyat, musiki alanında hiçbir üretimin olmadığı bir toplumla karşı karşıyayız.
Tükenmişlik sadece kültürel alanda değil ve Urfa'ya özgü de değil aslında. Tarım, hayvancılık, sanayi ve hizmet sektörü tükenmiş bir ülke var.
Tüketim alışkanlığı değişen Türkiye ve Urfa, artık Kanada nohutu, Meksika mercimeği, Çin pirinci, Endonezya hayvanı yiyor. Buğdayı bırakın, samanı bile başka ülkelerden alıyor.
Bu durum, sadece hükümetlerin politikalarının bir sonucu değil. Kimse köyde yaşamak istemiyor. Yani, sosyal yapının anlayış farklılığının kaçınılmaz sonucu olarak üretim bitiyor.
Eskiyle övünen, ölü sevici bir toplum haline gelen Urfa'ya dönecek olursak durum hiç iyi görünmüyor ve kısa vadede umut da vadetmiyor. Kaldı ki eski ile övünmekte üstüne toplum olmayan ve üretmeyen Urfa, kültür sanatta yaşadığı taş devrinin üstüne bir de Neolitik dönemin Göbeklitepe'sini de ekleyerek 12 bin yıl önce olduğu yerde diretmeye devam ediyor.
Tıpkı tükenen Arap cahiliyesi gibi Urfa da tükeniyor!
Günde beş ton ciğer tüketiyor ama üretmiyor.
Eski ile avunuyor, yeni birşey yapmıyor.
Ölülerle övünüyor, güçlü olmak için öldürüyor.
İşte bugün yine bir doktora karşı uygulanan şiddetle Urfa, Türkiye gündemine oturdu.
Doktorun kafasına vurulan taş, elbette ölümüne vurulan bir taştı.
Saldırı, sadece adi bir vaka olmanın ötesinde sosyal bir patlamadır.
Şehrin sosyal hayatı, kültür seviyesi, birbirleriyle olan ilişkileri gelişmediği sürece şehir batmaya devam edecektir.
Şimdi paylaştığım videodaki sanat estetiğine, ritme, koreografiyle bakın ve sonuna kadar izleyin.
Urfa'dan onbinlerce çocuk bu yıl Trabzon'a gidip farklı kültürlerle tanıştı. İşte o Trabzon'un eskiden sadece kemençe ile teptiği horon ile bugün geliştirdiğini kıyaslayın.
Sonra kalkıp Urfa kültürünü yaşayın.
Kımıl kımıl kımılo!
VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN