Her bir ifadesi tüyler ürperten kitabı okumaya devam ederken “Şu’arâ”, yani “Şairler”e veya “Gazetecilere” konuk oluyorum.
Ceddimin anlamadan okuduğu kitabın sayfalarında neler var neler..
Hz. Muhammed, kendisine indirilen kitabı inkârcılara okuyunca, onlar Kur’an’ın gayb âleminden haberler verdiğini, bunun da şeytan ilhamı şiirler olduğunu, Peygamberin de kâhin ve şair olduğunu söylüyorlar ve ayetleri inkâr ediyorlardı. “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” sorusunun cevabı gibi, bunu yapanlar, o dönemin şehir şehir gezen, her gördüğünü, işittiğini başka yerlerde söyleyen dönemin şairleri, bir anlamda gazetecileriydi.
Kur’an’ın “her vadide dolaşır, her konuya girer, her konuda söz söyler” diye tanımladığı şairler, belli ki iyiyi kötüyü ayırt etmeyen, eğri-doğru demeden toplumu etkilemeye çalışan, sözleriyle yaptıkları birbirini tutmayan, yapmadıklarını söyleyen, söylemediklerini yapan, sapkınların peşinden gittiği, kendi heva, heves, menfaat ve zevkleri için uğraşan kişilerdi. Tarihe baktığımızda, bugünkü anlamda gazeteciliğin, televizyon, radyoculuğun olmadığı dönemde bu işi şairler yapıyordu. Anadoluda ozan olarak tanımlanan dönemin şairleri, müşriklerin heva ve heveslerini kabartarak, onlardan menfaat elde etmek için şiirler dizer ve Kur’an’a da şiir derlerdi. İşte onların yüzüne çarpan ayetler, Şu’arâ’da ortaya çıkıyor.
İnsanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiir ve şairlik, günümüzde edebiyat, haber ve gazetecilik olarak da anılabilir. İslam, şiirin başka deyişle gazeteciliğin iyisine insanları özendirmiştir, putperestlik döneminin şiirini ve şairlerini yermiş, tevhidi önceleyen, yaptıkları işler ve söyledikleri sözlerle toplumun yücelmesini sağlayan, zulüm ve haksızlığın karşısında şiiriyle mücadele vererek hakkı savunanları övmüştür. Peygamberimiz, Lebid b. Rabia’nın “Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey batıldır” anlamındaki mısraını “Şairlerce söylenmiş en doğru söz” olarak takdir ederken, Hasan b. Sabit’e, “Müşrikleri şiirinle hicvet, bil ki Cebrail seninle beraberdir” demiştir.
Kitapta bugün okuduğumuz Şu’arâ, anlı şanlı şairlerinin dizelerini yerle bir eden müthiş bir edebi dizim, “nûn” ile biten cümlelerle sıralanmış ki, İslam’ı reddeden dönemin en ünlü şairleri böyle dizelerin insan eseri olamayacağını itiraf etmişlerdir.
Allah’ın varlığını ve yüceliğini anlatarak insanları iman etmeye çağıran Peygamberlerin tavırlarına dikkat çekilen ayetlerde, Musa ile Harun’un Firavun’un alaycı tavırlarına rağmen “Şayet aklınızı kullanırsanız anlarsınız ki, O doğunun, batının ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir” diyerek veciz ifadeler kullanması dikkat çekmektedir.
Şu’arâ’da dikkat çeken hususlardan bazıları şöyle sıralanabiliyor.
1. Sihir / Sihirbazlık
Firavun, Musa’yı zindanla tehdit eder ve Musa, Allah’ın verdiği mucizelerden olan asasının yere atılması ve yılana dönüşmesi ile elinden ışık saçan hadiseleri Firavun’a gösterir. Ardından Firavun, Musa’yı sihirbazlıkla itham eder, devamında ülkenin bütün sihirbazlarının da bir araya geldiği olay cereyan eder.
Şu’arâ’nın bir özelliği, meseleyi anlatırken içinde barındırdığı özel durumlardır ki, bu özel durumlardan birini, Firavun’un adamlarına Musa hakkında söylediği şu hitabıdır. “Yaptığı sihirle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor.”
Burada dikkat çekilen konu, sihir. O dönemde Mısır kültüründe sihrin önemli bir yeri bulunuyor. Sihirbazlar ve rahipler, ülkenin en saygın insanları sayılıyordu. Musa’nın mucizesi, o kültürün en etkili isimlerini etkileyecek türdeydi. Üstelik Musa ile sihirbazların karşılaşmasına halk da davet edilmişti. Karşılaşma, bir bayram günü kuşluk vaktinde gerçekleşti ve Musa’nın asası, sihirbazların yılanlarını yutuverince tüm sihirbazlar secdeye kapanıp, Musa ve Harun’un Rabbine inandıklarını söylediler. Firavun bunun üzerine sinirlenir, kendisinden izin almadan Musa ve Harun’un rabbine iman eden sihirbazların ellerini ve kollarını çaprazlama kesmekle tehdit eder. İman eden sihirbazlar ise buna karşı, “Zararı yok, nasıl olsa biz rabbimize dönüyoruz” derler.
Derken Musa asasını suya vurur, kendisiyle birlikte olan İsrailoğulları kurtulur ve sular Firavun ile adamlarını boğar. Burada suda boğulma ile inandırıcı işaretlerden bahsedilir.
Musa ve Harun’un, İbrahim’in, Nuh’un, Hud’un, Salih’in, Lut’un, Şuayb’ın hadiselerinin anlatıldığı Şu’arâ’da, dikkat çeken diğer konular:
2. Gölge Gününün azabının (Deprem sanılıyor) Eyke Halkının (Şuayb’ın kavmi) üzerine düşmesi.
3. Lut kavminin eşcinselliği nedeniyle, Lut’un yaşlı karısı dahil sapıkların taş yağdırılarak helak edilmesi. Kavmin inançsız ve ahlaksız olduğu vurgusu.
4. Musa ve yanındaki İsrailoğullarının Kızıldeniz’den geçerken Firavun ve adamlarının sularda boğulması.
5. Nuh’un kavminin sularda boğulması.
6. Salih’in devesinin su içme hakkının ihlal edilmesi.
Son üç ayetinde şairlerden (gazetecilerden) bahsedilen Şu’arâ suresinin temelinde, insanların güç ve servetine güvenerek şımarmalarının doğru olmadığı, dünya hayatının geçici olduğu ve âhirette hesaba çekilecekleri vurgulanmış, “Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.” ifadelerine yer verilmiştir.
Semud kavmine imtihan olarak, Salih’in devesinin su içme hakkına saygı gösterilmesi istenmiş ama Semud kavmi deveyi öldürerek imtihanı kaybetmişti. Oysa o deve, bir imtihan aracıydı. Maksat, onların ilahi buyruklara itaat hususundaki niyet ve kararlılıklarını denemekti.
Şu’arâ 87-89 ayetlerinde Hz. İbrahim’in şu duası geçer ki dikkate şayandır; “İnsanların diriltileceği gün, Allah’a temiz bir kalple (kalb-i selim) gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!” diye nakledilir.
Fahreddin Razi, “Kalb-i Selim”i, yani “Temiz Kalp”i, “Cehaletten ve kötü huylarda arınmış kalp” olarak tanımlar.
Kur’an’da farklı üslupla anlatılan kıssalar, tarih boyunca insanlığın temel hatalarının değişmediğini, peygamberler de her dönem insanların akıl ve basiretlerinin bağlanması, hırs ve tamahkarlıkları, nüfuz ve iktidar tutkusu ile kibirlerine karşı mücadele etmiştir.
7. Şu’arâ’da bahsedilen bir diğer konu ise lisandır.
Alemlerin rabbi tarafından Cebrail aracılığıyla indirilen Kur’an’ın açık bir Arapça olarak indirildiğinden bahsedilir. Allah, mesajını insanlara iletirken peygamberi hangi kavimden seçmişse, kitaplarını da o kavmin diliyle göndermiştir. İsrailoğullarının âlimlerinin, bu bilgiye sahip olduğuna işaret edilir.
8. Şeytanların insanlara inmesi.
Şeytanlardan bahsedilir. Şeytanların, kime ineceğinden haber verilir. Onlar günaha, iftiraya düşkün olan herkese inerler, bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu da yalancıdır.
Son vuruş şairlere (gazetecilere) gelir. “Şairlere gelince, onlara da yoldan sapmışlara uyarlar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip, dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini yakında görecekler.”
Allah biz gazetecileri; insanların diriltileceği gün, kendisine temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün mahcup etmesin.
Hatamız, eksiğimiz, kusurumuz olursa bizleri af ve mağfiret ederek, doğru yola iletsin.