Murç / Karabiber / Black Pepper


Batmul / Darı Fülfül / Long Pepper


 Fülfül / İsot(Biber) / Pepper

     Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Altan Çetin, “Memluk Devletinde Yemek Kültürüne Genel Bir Bakış” adlı çalışmasında, 1517 yılında yıkılan Memlük Devletindeki yemek kültürü ve yiyeceklerin adlarının araştırıldığı bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmada Memlük mutfağının 1397 yılında kayda alınmış başlıca yiyecekleri, tahıl, meyve ve sebzeleri sayılırken “biber” ve baharat olan “karabiber”e de yer verildiğini kaydetmiştir.

Dr. Altan Çetin’in bu çalışmasındaki yemek kültürü yaklaşımı, çoğu zaman yakındığımız Urfa yemek kültürüne de ışık tutmaktadır, “Bir toplumun yemek kültürü, hayat tarzı ve umumi kültürüyle yakından alakalıdır. Yemek, ferdî ve içtimai yönleri olan ve pek çok sair etkileyicisi olan bir kültür unsurudur. İnsan fizyolojik yapısı itibariyle yemekle doğrudan alakalı olduğu gibi sosyal yönüyle de yaşadığı kültürün etkisi altında olarak bir yemek anlayışına sahiptir. Bunun yanında ferdin içinde şekillendiği toplum da yaşanan fiziki ve kültürel çevre muvacehesinde bir yemek kültürü geliştirmiştir. Hülasa yaşanan fiziki ve kültürel coğrafya, yemek kültürünü de yakından etkilemektedir. Hayat şeklindeki değişme ve dönüşümler, yemek kültürünün de değişmesine sebep olur. Bu bakımdan yeme-içmede göçebe ve yerleşik hayat biçiminde farklılıklar görülmekte, bu farklılık yemek kültürüne de önemli ölçüde tesir etmektedir. Bunun yanında pek çok diğer unsur da yemek kültürü üzerinde etkili olabilir. Mesela din gibi farklı kültürel unsurlar da yemek kültürü üzerinde etkilidir; ne gibi yiyecekler yenilir ya da yenmez, yılın belli günlerinde ne yenilir, günün hangi zamanlarında yemek yenilir gibi. Yemek kültürü sadece yenilen şeylerle de sınırlı değildir. Çok farklı yan kültürler de beraberinde oluşmuştur.”

Birkaç saatlik araştırma ile sadece internetteki güvenilir kaynaklarda bulabildiğim biber/isot hakkındaki bilgileri derlediğimde ortaya şu sonuç çıkıyor ki; İsot”un Asya ve Ortadoğu’daki varlığı Amerika’dan çok öncedir. 1000’li yıllarda Kaşgarlı Mahmut’un bahsettiği, 1397’de Memlüklerin kayıtlarında yer verdiği biberi, batılılar Amerika’nın keşfi ile 1500’lere doğru tanışmış olabilir. Ancak çiğ ve işlenmiş haliyle tüketim şekilleri, üretim aşamalarındaki ayrıntılarıyla isotun 50-60 yıl önce kültürümüze girdiğini söylemek ve böyle bir görüşü savunmak insafsızlık olur.

Yaşadığı toplumun diline yabancı olan bir aydın, toplumun sorunlarına çare üretemez. Kültürünü, medeniyetini şekillendiremez. Aydın kişinin, yaşadığı toplumun değer yargılarını kavrayacak, bilinçaltını okuyacak yeteneğe kavuşabilmesi için o toplumun dilini, kültürünü, ananelerini ve alay konusu yapılarak kullanılan ifadelerinin bile temelinde bir öğretinin yattığını bilmesi gerekir.

Kurtoğlu, Kürt olmadığı için Urfa köylüsünün şehirlileri “isotçu” olarak ifade etmesini bir aşağılanma olarak kabul etmiş. Türk olan ama Kürtleri çok yakından tanıyan biri olarak belirteyim, gerçek hiç de öyle değildir. Malum olduğu üzere Urfa köylüsü çoğunlukla Kürt’tür ve öteden beri bu durum “şehirli-köylü / bajari-gundi” ayrımı ile gelir. “İsotçu” kavramı ise kente 80 sonrası yerleşen ve Türkçeyi sonradan öğrenen, maddi imkânları olduğu için başta siyaset olmak üzere ticaret ve cemiyet hayatında söz sahibi olmak isteyen köylülerin, yeni yaşamlarında yer edinebilme amacıyla sürekli yemekli toplantılar düzenlemeleri, yemekli toplantılara katılmaları ve bu tutumlarının şehirliler tarafından “tirşikçi” olarak nitelendirilmesine karşı bir ifade olarak doğmuştur. “Tirşik”, çoğunluğunu domates oluşturduğu için ekşi (Kürtçe: Tırş) olan, patlıcan ve soğanın da katıldığı bir yemektir. Köyde yemek kültürü gelişmediğinden ve hemen hemen her gün tirşik yendiğinden Urfa şehirlisi köylüye “tirşikçi” adını takmıştır.

İsot, bu topraklarda binlerce yıldan beri vardır. Bu nedenle şehir yerlisine köylüler “isotçu” demiştir. Oysa domates öyle değildir. Domates yakın tarihte “Frenk” adıyla kültürümüze girdiği ve onu yetiştiren köylüler tarafından çok sevilerek tüketildiği için “tirşik” halini almış ve köylü “tirşikçi” olarak nitelendirilmiştir.