İnsanlar hayatlarını sürdürmek amacıyla çeşitli işlerle uğraşırlar. Kimi alıp satar, kimi üretip satar, kimi işçilik yapar, kimisi memurluk, kimisi amirlik yapar. Ama tüm bu işlerle uğraşanların hep bir hayali vardır. Kısa yoldan zengin olmak.
Kısa yoldan zengin olmak için ise fırıldak olmak gerekir. Ya ürettiğinden çalacak, ya rüşvet alıp hırsızlık yapacak. İşinin içine yalan, dolan, hile katmaktan başka çaresi yok.
Bir de tüm bu işlerin dışında, tamamen farklı bir sektör vardır.
Definecilik.
Bir sebeple gömülmüş değerli eşyaları bulup değerlendirmekle geçim sağlayan yada zengin olanların hikayeleriyle dopdolu, çoğu yalan üzerine kurulu bir uğraş.
İlk dönemlerde değerli eşyalarıyla birlikte gömülen mevtaların mezarlarını açarak değerli eşyalarını almakla başlayan bu uğraş, dünyada mal ve servetin artmasıyla artık doğrudan doğruya altın ve gümüş gömülerini aramaya yöneldi.
Savaşlar ve göçler nedeniyle yurtlarını terk edenlerin, biriktirdikleri altın ve gümüşleri ne olacağını bilmedikleri bir yolda kaybolmasın diye gömüp gittikleri eşyalar.
Bazen zengin birinin ne yapacağını bilmediğinden sakladığı, bazen birinin gelecekte çocuklarına sermaye olarak gömdüğü unutulmuş, kaybolmuş altınları bulma umudu, insanları kazma kürekle gömü aramaya yönlendirmiştir.
Tarih boyunca sık sık istilalar, savaşlar ve göçlere meydan olan ülkemiz de bu nedenle bir define cennetidir. Bazen Bizans gömüleri, bazen Roma antikaları, bazen de yüz yıl önce bu toprakları terk eden Ermenilerin altınlarını bulmak için bir kısım insanlar köstebek gibi sürekli bir yerleri kazıp durur.
Çocukluğumun geçtiği Büyükyol’un doğu tarafı bir Ermeni yerleşim birimiydi. Binlerce define hikayesi anlatılır, kış gecelerinin en uzun sohbetleri bu konu üzerine yapılırdı.
Yer yatağında yatardık. Başımızı yastığa koyduğumuzda yer altından güm güm diye sesler gelirdi. Ömrünü define aramaya adamış adamların gece başlayıp, sabah ezanına kadar devam eden kazma seslerini dinleye dinleye uyurduk. Bazen birileri çıkıp bir eve talip olur. O evde define olduğuna inanmıştır. O evi almaktan veya kiralamaktan umudunu kesince o eve en yakın evi ya kiralayıp yada satın alarak hedefinde olan evin altına doğru tünel kazmaya başlardı. Bazen bu tünel 3-5 evin altından geçerdi. Definecinin biri tünel kazıp yanlışlıkla Bidik meydanında bir duvarın dibinden çıkınca gece duyulan kazma seslerinin nedeni de belli olmuştu.
Define hikayelerinin ve defineci komşuların arasında büyüyünce biz de elimiz kazma tutar tutmaz define aramaya başladık. Çocuk yaşımızda duyduklarımızdan yola çıkarak bazen bir komşunun evinde, bazen kendi evimizde orayı burayı kazıp durduk. Kırık çanak çömlek parçaları ve kemikten başka bir şey bulamasak da, altını bulunca ne yaparız diye düşündüğümüz hayaller ve kazı heyecanı her şeyden daha güzeldi.
Aradan 20-30 yıl geçti.
O mahallede hala birilerinin altın bulduktan sonra zengin olduğu anlatılmaya devam etse de bugüne kadar hiç kimse bunun doğru olduğunu söylemedi ve böyle bir şey ispatlanamadı.
Çok iyi define buluyor diye heveslilerin arasında dönüp dolaşan, işin tılsımı var, bir de hoca lazım diyerek milleti kandıran şarlatanların aç sefil hayatlarını da gördükçe çocuk yaşımızda bile bu işin sonunun olmadığını görüp kazmaktan vazgeçtik.
Anladık ki, asıl define de hazine de insanın emeğinden başkası değildir.
İnsanın el emeği, alın teri, becerisi, çabası nice hazineler kazandırır.
Gerisi boş.