Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’ni, dolaysıyla başkanı olan Celalettin Güvenç’i sık sık yazılarımızda eleştiriyor, vatandaşın talep ve beklentilerini iletmeye çalışıyoruz. Gazeteci gözüyle bakarak bazen vatandaşın dikkatinden kaçan hususları henüz erkenken dile getiriyor, düzelmesine vesile oluyoruz, bazen vatandaşların şikayetleri üzerine konuları gündeme alıp önerilerimizi sunuyoruz.
Son zamanlardaki eleştirel yazılarımızdan sonra birçok arkadaşımız, dostumuz “Bu inatla nereye varacaksın?” diye sorur oldular. Çoğu gazetecilik mesleğinden geçmiş arkadaşlarımız, benim de yaptığım haber ve yazdığım yazılar akabinde bir belediyede işe girme gibi bir derdim olduğunu sanıyor olacak ki, bu şekilde düşündüklerini dile getiriyorlar. 30 Mart 2014 seçimlerinden sonra Urfa’da 30’a yakın gazeteci veya televizyoncunun kendisi veya bir yakını belediyelerin çeşitli birimlerinde işe başlatıldı. Sokakta habere koşan, eleştirel haber yapan birkaç kişiden başkası kalmadı diyebilirim.
Belediyelerin “basıncı” ihtiyacı ne kadar büyükmüş ki Urfa’da medyaya bulaşmış ne kadar isim varsa bünyesine almaya gayret ettiler.
Belediyelerde basın danışmanı, basın bürosu çalışanı, fotoğrafçı, internetçi bilmem neci sıfatlarla işe alınan gazeteci arkadaşlara yeni görevlerinde başarılar diliyorum. Neticede bu arkadaşların çoğu çalıştıkları basın kuruluşlarında “şiddetli geçim sıkıntısı” yaşıyor, hatta bedavaya çalışıyorlardı. Bu sayede elleri iş tutmaya başlamış, evlerine ekmek götürebilir hale gelmişlerdir umarım.
Tavrımı eleştiren arkadaşlar şunu da soruyor, “Peki sen niye girmedin böyle bir işe?”
Geçtiğimiz günlerde bir taziye için Korukent mahallesine gitmiştik. Taziye sonrası park içinde çimlerin üzerine atılmış bir suyu görünce sıcağın etkisiyle dayanamayıp, hortumu alıp çimleri sulamaya başladım. Yanımdaki arkadaşlar da esprisine fotoğrafımı çekip sosyal medyaya attılar. Ben de espiriyi sürdürdüm. Koruken parkına bekçi olduğumu kabul ettim. Bir görseniz. Ne tebrikler, ne beğenmeler.. Hatta birçok tanıdık telefon açarak tebrik ediyor, maaşı, mesaiyi soruyordu.
Resmen Abuzer Kadayıf gibi hissettim kendimi. Biraz daha bu durumu sürdürsem, muhtemelen park ile ilgili bir sıkıntı olduğunda belediyeden beni ararlar.
İşin espirisi bir tarafa, gazetecilik yaparken hiçbir zaman bu mesleği, kalemimi bir basamak olarak kullanmayı düşünmedim. Düşünemem de. O arkadaşlara belediyelerde “danışmanlık” görevi verilmişse, gazeteciye de “denetmenlik” görevi mesleğin doğası icabı verilmiştir. Onlar “danışılan” ise, gazeteci “denetleyen”dir.
İşte yazıp, çizip denetleyip halkın önüne raporumuzu koyuyoruz.
Atatürk Bulvarı’nda hayata geçirilen “trafik bozması” aldığı altı candan sonra tümseklerle gündeme gelmeye başladı. Tümseği görmediği için aracını parçalayanlar, tümseğe rağmen yaşanan trafik kazaları, sorunun ortadan kalkmadığını gözler önüne seriyor.
Öyle görünüyor ki Atatürk Bulvarı’ndaki trafik bozmasından vazgeçilimesi için bir “son kurban” bekleniyor. Dileriz bu son kurban verilmeden hatadan dönülür.