Medeniyetler, insanların düşünce dünyalarının genişlemesi, fikirlerinin taraftar bulmasıyla yaşadığı kadar, çeşitli amaçlarla inşa ettikleri yapılarla da var olurlar. Şehirleri donatan surlar, kaleler, hanlar, ibadethaneler, saraylar gibi yapılar medeniyetlerinin gelişmesini, büyüklüğünü ortaya koyan birer belge olmakla birlikte onu ortaya koyan medeniyetin varlığının da sembolüdür.
Medeniyetleri oluşturan ana unsur inanç olduğu için, tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm medeniyetlerin en önemli sembolü ibadethaneleri olmuştur.
Önceki gün 25-30 yaş arası bir grup gençle sohbet ederken, televizyon ekranında Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi konusu geçiyordu. Çoğu 90 sonrası doğumlu olan gençlerden hiç birinin Ayasofya hakkında malumatı yoktu. Biri, “Her şey sadece gündemi değiştirmek için yapılıyor” derken, diğeri “Ayasofya’nın cami mi müze mi olduğunu bilmiyorum, ilk kez duyuyorum” diyordu.
Ayasofya, Kudüs, Çeçenya, Bosna, Filistin diye yatıp kalkan bizden sonraki bu nesli kim yetiştirmişti? 28 Şubat 1997’den beri kimse ağzını açmamış olmalı. Kimse kimseye bir şey anlatmamış. Kimse bu gençlere bir kitap hediye etmemiş. 2010 yılında 20’li yaşlarda olan bu gençler, internet ve TV’den başka bir şey görmemişler. Geçmişten kopuk, dinden uzak yetişmişler. Tarihten bir sayfa okumamışlar. Doğru dürüst meslek edinmemişler, yabancı dil bilmiyorlar. Geçimlerini sağladıkları işleri bile tam olarak yapamıyorlar. Yapamadıkları, bilmedikleri, öğrenmek istemedikleri, kaçtıkları öyle çok şey var ki, başarmak için çok çalışmak gerektiğini hiç duymamışlar ve hemen hepsi ya kısa yoldan zengin olmanın peşinde veya zengin olma umutları tükenmiş, omuzları düşmüş perişan halde dolaşıp duruyor.
Bu gençler Şanlıurfa’nın gençleri, Türkiye’nin gençleri!
Ülkemizi 2023 vizyonuna, 2073’e taşıyacak gençler bunlar!
Böyle giderse bir gün gelecek, bu gençlerden bir kısmı Türkiye niye bu hallere düştü diye düşünmeye, nedenini araştırmaya başlayacak. Bugün belki hiç birinin okumadığı bu yazıyı, gün gelecek birileri okuyacak. Antik Yunan Tarihçisi Polybius “Tarihsel nedensellik” kavramı üzerinde durur, olayların gelişme sebeplerini bu çerçevede ele alır. Herodot ve Thucydides gibi Polybius da geçmiş olayların sebeplerini araştırırken, okurları tarihsel gerçeklerin doğasını keşfetmeye davet ederler. Herodot, geçmişte yapılan insan faaliyetlerinin sebeplerini irdeleyerek, insanları bu faaliyetlere iten nedenleri ortaya çıkarmaya çalışır. Olayların faili insan olduğu için, sebep de insanın fikirlerindedir diye düşünür.
İşte bu gençlerin niçin bu hale geldiğinin tarihsel nedenini incelediğimizde, 28 Şubat Postmodern Darbesinin eseri diyebiliyoruz. 28 Şubat’ın ardından gelen FETÖ ihanetiyle iyice ilmi çevrelerden, dinden, sohbetten uzaklaşan gençlik bugün bu seviyeye gerilemiş oldu. Habis insanların fikirleri, tarlaya atılan kurutma zehri gibi tüm yeşil bitkileri kuruttu.
Yazıya başlarken asıl yazmak istediğim mesele, bir medeniyet simgesi olarak Ayasofya idi. 1453’teki İstanbul’un fethi ile Bizans İmparatorluğu yıkılmıştı. 1453’ten, 1930’a kadar İslam Medeniyetinin simgesi cami olarak kullanılan Ayasofya, 5 yıllık restorasyon süresinin sonunda 1935 yılından günümüze kadar müze statüsüne geçirilmişti. Danıştay’ın 10 Temmuz 2020 tarihinde açıkladığı kararla Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarihli kararı iptal edildi ve yapı tekrar cami statüsü kazanmış oldu.
Bu durum, 700 yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmış bir millet olan Türkiye için olduğu kadar, İslam Medeniyetine geçmişten beri kin kusan Hristiyan batı medeniyeti için de bir dönüm noktasıydı. Ayasofya, Hristiyanlığı resmi din olarak kabul eden Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından daha önce yine ibadethane olan bir yapının üzerine inşa edilmişti. Ayasofya ikinci kez inşa edildiğinde, yıl 415’ti ve İslamiyet henüz gelmemişti. Büyük kısmı 532 yılında üçüncü kez yapımından kalma olan Ayasofya I. Justinyanus tarafından yaptırıldığında da henüz İslamiyet yoktu. Çok kez restorasyon ve güçlendirme yapılan Ayasofya, 1453’e gelindiğinde artık bir İslam ibadethanesi olmuştu. Ayasofya’nın 1453’te camiye dönüştürülmesi, Bizans İmparatorluğunun, batı medeniyetinin, Hristiyanlığın çöküşünün de sembolüydü. İşte Ayasofya’nın 85 yıl sonra yeniden camiye dönüştürülmesi, bu yüzden bu kadar önemli. 1453’ten bu yana İstanbul işgal altında diyerek yatıp kalkıp üzülen batı medeniyeti, Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesiyle ikinci kez medeniyetlerinin çöktüğü gerçeğiyle yüzleşmelerine neden olmuştur.
İstanbul’u 85 yıl sonra yeniden fetheden medeniyetin temsilcisi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, Kudüs’ün fethinin müjdesidir” derken, heyecandan yüreklerimiz titriyor. Bizim şarkımızın söylenmesi, kalbimizi okşuyor. Dünyanın dört bir yanındaki İslam Medeniyetinin mensupları seviniyor.
Diğer yanda ise medeniyetten nasibini almamış, “Dünyaya gözümü açtığımdan beri Erdoğan başımızda” diyerek yakınan, kendi cehaletiyle övünerek geçmişine küfreden bir nesil yetişiyor.
İşimiz zor.