Yerel gazete memleketin sorununu çözeceğine, gazetenin varlığı bir sorun olmuş ve tartışılıyorsa değişmesi gereken birşeyler var demektir.
Afyonkarahisar’da Basın İlan Kurumu Şube Müdürlüğü, yerel gazetelerin okunurluğu arttırmak için en çok yerel gazete alan kahvehane sahibine ve en çok yerel gazete okuyan kişiye altın ödülü vermek için bir proje başlatmış. Amaç, hem kahvehaneleri kraathanelere çevirmek hem de yerel gazeteleri hayata katmakmış.
Şimdi bizimkiler duyunca onlar da ayağa kalkıp “Biz de yapalım” diyecekler.
Peki bu çalışma yerel gazeteyi sorun olmaktan çıkarır mı? Milleti gazete okumaya sevkeder mi?
Bence etmez.
Peki ne olmalı?
Yayıncılıkla tanışmam küçük yaşlarda olmuştu. Henüz ilkokul çağlarında önce Milliyet Kardeş dergisi, yaygınlaşmaya başlayınca Türkiye Çocuk dergisi ile günlerim geçerdi. Yaşım biraz büyüyünce yanına mizah ekleme düşüncesiyle Fırt, Çarşaf, Fırfır gibi karikatür dergilerini de eklemiştim.
Yerel gazetelerin her yerde okunduğu 80’li yılların sonlarıydı. Yerel gazete almayan işyeri sahipleri, ancak üç kuruşa on takla atan “mıkrız”lardı.
Çırağı olduğum merhum Hacı Ömer Saraç da hem yaygın gazetelerden, hem de yerel gazetelerden günlük olarak alıp, okuyan biriydi. O zamanlar işyerimize yerel gazetelerden Güneydoğu gelirdi. Basım yeri Kapaklı Pasajı’nda olduğu için çarşı esnafı genelde Güneydoğu okurdu. Hizmet gazetesi daha eski bir gazete olmasına rağmen bugünkü gibi dar bir çerçevede yayın yapar, yeni abone telaşı gütmezdi.
O günkü Güneydoğu gazetesinde sayfalara baktığım kadarıyla onlarca kişi çalışır, siyaset, mizah, ekonomi, asayiş, spor her türden haber sayfalara yansıtılırdı. Ender de olsa elektrik kesintisi gibi nedenlerle gazete gelmediği gün, tipo makinelerde gazetenin basıldığı, kurşun kokulu matbaaya gidip gazetemizi isterdim.
Güneydoğu gazetesi o tarihlerde didik didik edilip, okunurdu. Hele spor sayfaları..
Gazeteyi okuduktan sonra dükkanın camına bantlar, gazete alma imkânı olmayanların da gazete okumasını böylece sağlardık. Bizim ve genişce camekanı olan işyerlerinin sıkça yaptığı bir uygulamaydı bu. Yoldan gidip gelenler camın önünde durup, dakikalarca o gazeteyi okurdu.
Aradan yıllar geçti.
Benim dergi alışkanlıklarım çocuk dergilerinden Tempo, 2000’e doğru, Aksiyon, Cuma, Yörünge gibi yayınlara geçti. Çocukluk yıllarımın Tercüman okurları artık Türkiye gazetesi, daha sonra da Zaman okumaya başladı.
Lise yıllarımdaki matbaacılık serüvenlerimizden sonra gözümü açtığımda ben de yerel gazete çıkaran bir ajansta çalışıyordum. Onbeş günde bir GAPGündemi gazetesini çıkarıyor ve okur toplamaya çalışıyorduk. Yıl 1998 idi.
2000’li yıllarda Urfa uzunca bir aradan sonra ilk kez yeni bir yerel gazete ile tanıştığında mutfağında ben yer alıyordum. Fuat Erbülbül’ün çıkarmaya başladığı Anadolu gazetesi, internetin yaygınlaşmaya başladığı, ulusal tv kanallarının uydu yayınlarına geçtiği zorlu bir dönemde yayın hayatına başlamış, tükenmeye çalışan bir yayıncılığı yeniden canlandırmaya çalışıyordu.
Bir süre bu işle uğraşırken gözümüzü açtığımızda yerel gazeteler hiç okunmadığı, abonesi olmadığı halde 25’e ulaşmıştı.
Hiç okunmadığı halde, abonesi olmadığı halde yerel gazete sayısının bu kadar artması resmi ilan yayınlarına verilen ücretlerin yüksek olmasıydı. Önüne gelen gazete çıkarmaya, gazetecilik yapmaya kalkışmıştı. On yıl kadar bu furya devam etti. 2013-2014 yılları arasında gazete sayısı 8’e düşmüş oldu.
Gazete sayısı 8’e düşerken, yılların emektarı Hizmet, Güneydoğu ve Reha gazeteleri de ilan yayınlama hakkından vazgeçmişti.
Anadolu gazetesi yayına başladığında Hizmet, Güneydoğu ve Reha’dan sonra dördüncü gazeteydi. İlan yayınlama hakkı için müracaat ettiğimizde, bizden önceki üç gazetenin işine ciddi bakmadığını anlamış oldum. Zaman zaman yaptığımız uyarılara rağmen hızla artan gazetelere karşı yanlış bir mücadele yöntemi sergilemişlerdi. Çıkan her yeni gazetenin karşısında, kendileri bir gazete daha çıkararak kendi kendilerini bitirmişlerdi.
Oysa Anadolu gazetesini çıkardığımda tek bir kişiye gidip abone olun demiş olmamaza rağmen 400’e yakın abone sayısına ulaşmıştık. Millet diğer üç gazeteyi bir tarafa bırakmış, Anadolu gazetesi okumaya başlamıştı. Peki bunu nasıl yaptık? Vatandaş yerel gazeteyi ihale ilanları için takip ediyordu, ben de ihale ilanı yayınlama hakkım olmamasına rağmen, diğer gazetelerden ve resmi gazeteden derlediğim ihale duyurularını birer satırla tablo haline getirip “İhale Rehberi” adıyla yayınlamaya başlamıştım. Müteahhitler, işadamları, esnaf gibi kesimler de gazeteyi birbirinden görüp abone olmaya başlamışlardı.
Sonra bu işin de suyu çıktı. Benim hazırladığım ihale rehberi, ertesi gün diğer gazetelerde de tıpkı basım yayınlanmaya başladı. Abone sayımız kısa sürede düştü.
İşin özü şuydu: Vatandaş yerel gazeteyi okumak için bir bahane arıyordu. Ama o bahaneyi bulamıyordu. Beş kuruş dahi olsa işine yaramayan, doğru dürüst haber bile vermeyen bir gazeteyi niye alsın ki..
Aradan yıllar geçtiğinde yerel gazetelerde zorunlu olarak değişim yaşanmaya başladı.
Şu anda bir iki istisna hariç, sadece gazetecilik yapmak isteyen ve işe ciddi bakan yerel gazete kaldı.
Peki hangisi başarılı?
Bence şu anda biri hariç hiç birinde başarı yok.
Başarılı olan tek gazete günlük olarak renkli basılan, güncel haberlerin yanında ayrıntılı özel haberlere yer veren, eğitim, spor ve sağlık konularına yönelik ciddi emek harcayan tek gazete Urfanatik.. Urfaspor sevdalısı ağabeyimiz Tahir Gülebak’ın yaklaşık 20 yıl önceki gazete çıkarma hevesinin başarılı bir meyvesi olarak şimdilik bu işi başarıyor.
Başarısının ardındaki asıl etken ise, çıkadığı gazeteden maddi bir beklentisinin olmaması “Kazanamadan veremem” anlayışını elinin tersiyle itmesinden başka bir şey değil.
Urfanatik, kendini okutmak için altın vermiyor, ona buna yalakalık yapan haberler yapmıyor.
İnsanlar kendilerini bu gazetede gördükçe alıyorlar, okuyorlar.
Yıllardır anlatmak istediğimizi Tahir Gülebak kısa sürede hayata geçirmiş oldu.
Peki biz ne yapıyoruz?
Urfastar olarak siyasi haberlerde daha ileri seviyede olduğumuzu söyleyebilir ve bununla övünebilirim. Urfastar yaptığı haberlerle, gündeme getirdi konularla etki etme gücüne sahip ve siyasi çevrelerde saygı görmeye devam ediyor.
Sonuç olarak yerel gazetecilikte başlayan zoraki düzelme eğilimi, şüphesiz yeni anlayışlara ve uygulamalara muhtaç durumda.
Ama bu anlayış, kesinlikle altın dağıtmak değil, altından daha değerli bilgileri vermekle mümkün olabilir diyorum.
Bir dahaki yazımızda Şanlıurfa’daki gazeteci derneklerini, cemiyetlerini gündeme almayı düşünüyorum. Urfa’da şu anda beş ayrı gazeteci derneği var?
Bunun sebebi ne?
Gazeteciler ne düşünüyor?
Ne olmalı?