Okumak büyük bir eylem. Rahman’ın iki defa oku, bir kere yaz dediği o devasa hadise.
Yaratılıştan bu yana edindiği deneyimi yazıya döken, sonra yazdığı yazıları okuyamayan bir millet olmamız acınacak bir durum. Asya’da kurulan ikinci büyük Türk Devleti Göktürklerin bir alfabesi var ve bu alfabe ile yazılı Göktürk Anıtları 720-735 yıllarında dikilmiş. Allah inancı olan atalarımızın geleceğe bilgi olsun diye özellikle taşlara kazıttıkları bilgileri, biz hiçbir zaman okuyamamışız. 1709’da Ruslara esir düşen İsveçli bir subayın keşfettiği anıtlar, ancak 1893 yılında Danimarkalı Vilhelm Thomsen tarafından okunabilmiş. 15 Aralık 1893 tarihinde gerçekleşen Danimarka Kraliyet İlimler Akademisi toplantısında Bilge Kağan ve Kül Tiğin yazıtlarının okunduğu ilan edilmiş. Meraklılar, Orhun Abideleri veya Göktürk Yazıtları konulu kaynaklara bakabilirler.
Türklerin milattan önce de bir yazı kullandıkları ve devlet sahibi oldukları, ancak bir süre Çin hâkimiyetinde kaldıklarından dolayı Çin alfabesi de kullandıkları, tekrar bağımsızlıklarını elde edince de kendi alfabelerine döndükleri yapılan bu araştırmalarla ispatlanıyor.
Türkler, tarih boyunca farklı medeniyetlerin alfabelerini kullanarak yazmışlar. Bunlardan başlıcaları Uygur, Tibet, Süryani, İbrani, Yunan, Ermeni ve Arap alfabeleri olarak biliniyor. Bu kadar köklü ve büyük bir medeniyete sahip olmamıza rağmen bugün kullandığımız Latin alfabesinin Türklerdeki kullanımı henüz 95 yıl.
İslamiyet’le tanıştıkları 900’lü yıllardan itibaren Arap alfabesini kullanmaya başlayan Türkler, 28 harfli Arap alfabesine p, g, ç gibi ekler yaparak bazen 31 bazen 36 harfli olarak yaklaşık 1000 yıl kullanmışlar ve tarihimizin önemli bir kısmı bu alfabe ile kayıt altına alınmış. Bilim, sanat, edebiyat dâhil her alanda bin yıl kullandığımız bir alfabe ile yazılı eserleri bugün çok az kişi okuyup anlayabiliyor. Cumhuriyet öncesinin tamamı, Cumhuriyet sonrasının bile önemli bir kısım devlet arşivleri Arap alfabesiyle yazılı belgelerden oluşuyor.
Bin yıllık bilgi birikiminin kayıtlı olduğu eserleri bir tarafa bırakıp, 95 yıldır kullandığımız alfabe ile yazılan eserler ile bir yere varamayız diye düşünmek de yanlış olur. Doğrudur, 1000 yıl kullandığımız bir alfabe var ama o bin yıl boyunca okuma yazma bilenlerin sayısı nüfusun yüzde 10’unu geçmemiş. Ayrıca yazılan eserlerin sayısı da 95 yılda üretilen eserlerin yanında ancak birkaç yaprak sayılır. Böyle olması, eski yazı dilimizi tamamen hayatımızdan çıkarmamızı gerektirmiyor. Sonuçta bin yıllık tarihimiz ve birikimimiz o alfabe ile yazılmış ve bizlerin de o alfabeyi muhakkak okuyabilecek eğitimi almamız gerekiyor diye düşünmenin zamanı.