Bu memleketin ne zaman adam olacağını, ne zaman özlenen medeniyet seviyesine yükseleceğini merak eder durur, sürekli başarısızlıklarımızdan söz ederiz.

Dağlarımızın ne zaman yemyeşil olacağını merak ederiz, her gelen idareci yeşil sevdalısı olur da bir türlü Urfa’nın yeşillendiğini göremeyiz.

Fabrikalar kurulduğunu, yüzlerce gence istihdam sağlayan ofislerin, merkezlerin açıldığını duyarız da bir türlü istenen verim alınamaz. Gelen devasa yatırımlar büyümek yerine en kısa zamanda küçülmeye gider, ardından kepengi indirir.

Bu memlekette işçi verimli çalışamaz. Motivasyonu yoktur. Yaptığı işe geçici olarak bakar, bu memleketin özel sektör çalışanları en kısa sürede bir resmi kuruma kapağı atarak “salla başı, al maaşı” moduna girmek için çalışır. Resmi kurumdan umudunu kesen veya böyle bir imkana kavuşmayı ummayanlar ise gözünü gezdirir, daldan dala atlar, amuda kalkar, takla atar bazen yan yatar, bazen çamura batar ama muhakkak büyük bir para bulup hayatının bundan sonraki kısmını refah içinde geçirmeyi hayal eder. Tüm çalışması, çabası bu günlerin hayaliyle geçer. Fırıldağın, tezgahın biri dağılır biri kurulur. Hele bir de iflas edip batma durumu olduğunda arkasında duran baba serveti yada üç beş varlıklı akrabası olan yerinde duramaz, zıpladıkça zıplar.

Bu memlekette haline rıza gösterip, kazandığına kanaat eden, daha çok kazanmak için helal sınırlarını, el emeği alın terini göze alan adam parmakla sayılacak kadar azdır.

Çünkü bu memleket sıcaktır.

Sıcağı öyle bir sıcaktır ki, güneş altında gezenin beynini kaynatacak kadar sıcaktır.

Sıcak insanları düşüncesizleştirir, kaygısızlaştırır, tek düşünce olarak serin bir yer bulup rahat etmek kalır. Rahat eden de artık ne yaparsa..

Sıcaktan bunalan, sıcağa çarpılan başka kimseye çarpılmamak için bulduğu en serin yere kendini atıverir. Bedeni gevşer, zihni durulur. Sıcak nedeniyle dumura uğrayan beyni hiçbir şey düşünemez hale gelir. Eski zamanların serin bir eyvanı, bir ağaç gölgesi bugün pek kalmamış olsa da daha iyisi vardır. Evin, işyerinin kliması açılır, kapı pencere hava sızdırmayacak şekilde sıkı sıkı kapanır. Dışarı çıkılmaz. Kafasını dışarı çıkaran fırının içine sokmuş gibi hemen geri döner. Bu şehirde bir yerden bir yere giden ya sabah yada akşam serinliğini bekler. Klimalı serinliği aracında bulanlar ve yakıta kıyanlar tabi ki bundan müstesnadır.

Bizim gibi sıcak bir memleket olan Sudanlılar da bize benzer. Hafiflikleri ve düşüncesizlikleri meşhurdur. Bu nedenle dünya ortalamalarının çok gerisindedirler.

Buraya kadar olan benim çok az bir şahsi gözlemim.

Yazının can alıcı noktası bundan sonra başlıyor.

Kitap okuyanlar az çok bilir de, kitap okumaya vakti olmayıp bir köşe yazısını okuyacak kadar cesareti olanlar bu söylenenleri duyduklarında hayretler içinde kalacaklar.

Ünlü İslam Filozofu İbn-i Haldun diyor ki;

“Sudanlıların tabiatlarında umumiyetle hafiflik, kararsızlık, kaygısızlık, oyun ve eğlence düşkünlüğü görüyoruz. Onlar her türlü musiki nağmeleriyle dans etmeye düşkündürler. Her bölge ve her yurtta ahmaklıkla vasıflandırılırlar. Bunun doğru sebebi, hikmet ilminin uygun bir bölümünde anlatıldığı ve tespit edildiği gibi, sevinç ve neşe (hayvani ruh) adı verilen, latif olan buharın yayılması ve çoğalmasının bir sonucudur. Kaygı ise bu buharın buruşması ve yoğunlaşmasından ileri gelir. Yine bu fende tespit olunduğuna göre, sıcaklık hava unsurunu, duman ve buhar gibi latif maddeleri her tarafa dağıtır. Sıcaklık gerek havada ve gerek bedende kaplı bir halde bulunsun, buharın cüzlerini tahlil ve aşağıdan yukarıya doğru harekete getirerek sayısını çoğaltır. Tabiri caiz olmayan maddenin (yani rakının) tesiri ile sarhoş olan kimsenin sevinç ve neşesi de rakı içenlerin kalplerindeki latif buharda mevcut olan tabii sıcaklığı, içkinin bu şiddet ve keskinliği hareket husule getirmesinden ileri gelir. Latif buhar, şiryanlar vasıtasıyla vücudun her yanına, bilhassa dimağa ulaştığında içenlerin tabiatlarında sevinç ve neşe husule gelir. Hamamlara girenlerin hali de böyledir. Hamamın havasını teneffüs ettiklerinde, havasının sıcaklığı bedenlerine nüfuz ve sirayet ettiğinde, kalpdeki latif buharı harekete geçirerek bedenin dışarısına çıkartır. Hamama giren adamın tabiat ve mizaçlarını rahatlatır. Rakı gibi sevinç ve neşe verir. Bunun tesiri ile hamama girenlerin çoğu bu sevinçlerinin tesiri ile şarkılar söylerler. Sudanlılar sıcak iklimde yaşadıklarından, sıcaklık onların tabiat ve mizaçlarına işlemiştir. Tenleri ve azaları teşekkül ettiğinde, tenlerine ve iklimlerine nispetle bunların hayvani ruhlarında sıcaklık husule gelmiş, bunların hayvani ruhları dördüncü iklimde yaşayanların hayvani ruhlarına göre çok sıcak olduğu için ten ve azalarına olan etkisi de o ölçüde çoktur. Bundan dolayı sıcak iklim ahalisi çabuk sevinir ve neşelenir. Bu sevinç ve neşenin tesiri ile bunlarda hafiflik ve düşüncesizlik husule gelir.”

Fazlasını merak edenlere, kitapları tavsiye ediyorum.

Selametle..