Toplumun içinde hangi pislik varsa onun ortadan kaldırılması için bir şeyler söyleseniz büyük tepkiler alırsınız. Pisliğin içinde yaşamaya alışkın toplum sizi dışlar ve tenkit eder. Onlar için alışılmış olan, bugüne kadar böyle gelmiş, böyle gider denen durumlar hayati öneme sahiptir. Çünkü pisliğin içine batmış olan toplumlar ancak pislikten beslenirler.

Pislik denen şey, illa da gaita değildir. İnsana rahatsızlık veren koku da pisliktir, insanların aklını başından alan alkol de içilince pisliktir. Bunlara pislik diyen ben değilim, Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’inde bunların pislik olduğunu insanlara bildirir. Ayrıca şirk koşanlar da Kur’an-ı Kerim’de necis olarak tanımlanır.

İslam dini, yenen ve içilen her şeyin temiz olmasını şart koşar. Yani yiyip içtiklerinizin temiz olması da farzdır. Yiyecek içeceklerdeki bu temizlik, bu maddelere helallik vasfı katar. Yüce Allah Mü’minun suresi 51. Ayette “Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz” buyurur. Yine Bakara suresinde “Ey iman edenler, eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin” buyurulur. Hz. Muhammed şöyle buyurmuştur: “Allah temizdir,sadece temiz olanları kabul eder.”

Temizlik imanın yarısıdır denir ve Müslüman olmak için temizlik ilk şart olarak aranır.

Yiyip içme dışındaki lerde Kur’an-ı Kerim’de temizlik üç safhadır. Birincisi beden temizliği, ikincisi elbise temizliği, üçüncüsü ise çevre temizliğidir. Bunların üçünün temiz tutulması farzdır. Ve farz olan bir husus hiçbir şekilde çiğnenemez, başka bir bahane ile ortadan kaldırılamaz.

Hz. Peygamberin hayatında da temizlik üzerine ısrarla durulmuştur. Beden, elbise ve çevre temizliğinden sonra ibadet için özel olarak bildirilen bir diğer temizlik ise gusül ve abdesttir.

Bu yazıda mealleri, hadis kitaplarını karıştırıp temizlikle ilgili daha çok ayet, hadis vererek okunmayan bir yazıyı uzatmak istemiyorum.

Cuma günü namaz için camiye gittiğimde önümdeki safta bir kişi vardı.

Henüz ezan okunmamış, namaz başlamamıştı. Merkezi sistemden vaaz dinleniyordu.

Önümde oturan kişinin üstü başı toz kir içinde, ayağındaki çorap terden ve kirden tabaka tutmuş ayağına yapışmıştı. Yeni bir abdest almadığı üstünden başından, kollarındaki tozdan belliydi.

Gençliğim camilerde geçmiş. Bu insana kalk temizlen, ayağını yıka diye söylediğimde başıma neler geleceğine dair de tecrübelerim var.

Telefonumu sessize almak için cebimden çıkardığımda bu şahsın fotoğrafını çekip, telefonu sessize alıp cebime koydum.

Cami kalabalık olduğu için başka yere kalkma şansım da yoktu. Namaz süresince önümdeki bu adamın pis ayak kokusunun dibine secde ettim!

Namaz sonrası bu fotoğrafı, durumla birlikte facebook hesabımda paylaştım. Vay sen misin camiye gelen bir insanı pis olduğu için eleştiren. Hayatımda yüzünü görmediğim, tanımadığım insanlar yorumlarıyla beni adeta aforoz etti.

Neymiş, adamın üstü başı pis olsa da kalbi temiz olabilirmiş!

Benim kalbim onun üstünden başından daha kirliymiş bilmem neler neler.

Akşam olunca bu yorumların hepsini sildim ve bu yorumları yapan herkesi arkadaş listemden çıkardım.

Ne yapayım?

Pis olmayı makul gören, pisliğe hoşgörüyle yaklaşan insanlarla nereye varılabilir ki?

Allah’ın temizlik emirleri karşısında bu insanlar ha bire pisliği hoş gören, pis olmayı, kokmayı, leş gibi olmayı olağan sayan bir tutum sergiliyorlardı.

Kaldı ki o paylaşımım o şahsa yönelik değil, toplumun dikkatini böyle durumlara çeken bir uyarıydı.

Dün de Urfa’daki kebapçıların, fırınların pisliğinden bahsettim. Yine beklenmedik tepkiler aldım. Şer sattığımı, alanın olmadığını söyleyenler oldu.

Bu şehirde temizliği istemek ne zaman suç oldu, ne zaman şer oldu anlamak mümkün değil.

Oturup kalktığım insanlar ne yemekten önce ne de yemekten sonra elini ağzını yıkamıyor, uyardığım zaman ise yine kötü ben oluyorum ve sen iyi değilsin deniyorsa evet, ben iyi değilim. Bu kadar pis tutum, durum ve davranış karşısında hiç de iyi değilim. İyi olmam da beklenemez.

Pisliğin girdiği yerler sadece camiler değil.

Lokantalar, fırınlar, sağlık kuruluşları.. Say sayabildiğin kadar.

Dün yine bir paylaşım yaptım ve Şanlıurfa Sağlık Müdürlüğü’nün Harran Üniversitesi ile birlikte yaptığı araştırmada, Urfa’daki fırıncıların tırnaklarından alınan numunelerin yüzde doksanında parazit yumurtasına rastlandığını bildirdim. Bunu daha önce de gazetede haber yapmıştım. Ve fırınlar kanalıyla insanlara pislik içersinde ekmek yedirildiğinin resmileştiğini söylemiştim.

Ne yapıldı?

Hiç bir şey.

Camiye pis pis kokarak gelinmemesini söylediğimde gördüğüm tepki, lokantaların çoğunun pislik içinde olduğunu söylediğimde aldığım tepkiyle aynıydı. Fırınların pislik içinde olduğunu söylediğimde ise insanların çoğu benden yüz çevirmek istedi.

Anlamak mümkün mü?

Toplum pislik içinde yaşamaya, pislik yemeye mi alışmış. Yoksa sadece benim çevremdekiler mi bu pisliklerden hoşlanıyor.

Pisliği hoş gören, pislikle yaşamaya alışmış kişilere anlatacağım tek hikaye var:

Necaset böcekleri.

Bir yerde bir hayvan leşi olunca, o leşi insanları rahatsız etmesin diye ortadan kaldırmaya kalkarsanız leşin altında doluşmuş olan necaset böcekleri rahatsız olur. Ağızları olsa feryat edip, leşin kaldırılmamasını isterler. İşte böylece gördüğümüz pisliklerin ortadan kaldırılmasını söylediğimizde tepki gösteren, pisliği hoş gören, pisliğin ortadan kaldırılmasını isteyenleri kınayanların necaset böceklerinden ne farkı var?