Yirmibirinci yüzyıl insanoğlunda maneviyat açısından bir büyümeye tanık olmadı. Buna karşılık kan dökülmesi eşine rastlanmamış bir boyuta ulaştı, kültür kesin bir düşüş gösterdi, insan maneviyatı geriye gitti.
Sonraki yüzyılın bize daha iyi davranacağını beklemek için herhangi bir nedenimiz var mı?
‘Eğer bir kişilik, kendinden daha yüksek değerlere yönelmiyorsa, yozlaşma ve çürüme eninde sonunda hâkim olacaktır.’
Hayır, gezegenimize huzur gelecek gibi görünmüyor. Huzur bize bu kadar kolay ihsan edilmeyecektir.
Elbette yaşadığımız yüzyılın tecrübelerini de boşu boşuna yaşamış değiliz. Umalım ki her şeye rağmen bu sınamalar bizi olgunlaştırmış olsun, zorlukla kazandığımız kararlılığımız şu ya da bu şekilde bundan sonra ki kuşaklara aktarılabilsin.
Esasen eğer devlet, parti ve sosyal politika, ahlaki ilkelere dayanmayacaksa o zaman insanoğlunun geleceği diye bir şey kalmaz.
Devlet adamları arasında ahlaki güdüler her zaman siyasal güdülerden daha zayıf olmuş ama günümüzde bu kişilere ait kararların oluşturacağı sonuçların boyutları çok fazla büyümüştür. Bizim bireylere empoze ettiğimiz ahlakla ilgili kavramların örneğin dürüstlük, alçaklık, kandırmaca gibi, görkemlilik, iyilik, hasislik ve kötülük gibi kavramların arasında ki farkı ayırt etmeleri beklentisi, aslında ülkelerin politikalarına, hükümetlerine, parlamentolarına ve partilerine de uygulanması gereken bir şeydir.
Sistemimizin karşımızda ki yerleşik sorunları çözemediği artık tartışma götürmez bir gerçek. Bunun bir nedeni kamu söylemimizin, çamur güreşiyle eş anlamlı bir duruma gelmiş olması. Asıl fay hattının uygarlıklar arasında bulunduğunu düşünmek için pek çok neden var.
Ülke olarak yaşadığımız olaylar bizi birlik olmaktan geriye atmamalı, yıldırmamalı. Birlik içinde olmamızın verdiği gücü iyiliklerin devamı için kullanma doğrultusunda yönlendirmeliyiz…
Sevgiyle…