Modern dünyada en ileri demokrasi şekli, çoğulcu demokrasidir. Çoğulcu demokrasinin gayesi, toplumun farklı kesimlerinin ülke yönetimine katılımının sağlanmasıdır. Bugün için çoğulcu demokrasi anlayışı bir çok gelişmiş ülke için ideal demokrasi şeklidir. Buna rağmen bir çok ülke, çoğulcu demokrasi anlayışını seçim barajlarıyla sınırlandırmıştır. O yüzden bugün birçok ülkede seçim barajı çoğulcu demokrasinin bir paradoksu olarak karşımızda durmaktadır.
Seçim barajı sistemi esasında istikrarlı bir parlementer yönetim için konulan ve çoğulcu demokrasi anlayışını kısmen de olsa çoğunlukçu demokrasiye dönüştüren bir yöntemdir. Bu yönüyle gerçek çoğulcu demokrasinin önünde önemli bir engeldir. İleri demokrasi ile yönetilen ülkelerde, birkaç istisna dışında, seçim barajı kural olarak vardır. Avrupa ülkeleri arasında Türkiye haricinde seçim barajı ortalama olarak %0 ve %5 arasında değişmektedir. Seçimlerde gerçek anlamıyla çoğunlukçu demokrasi uygulamak için, hiç seçim barajı uygulamayan Fransa, İsviçre, İrlanda, Finlandiya, Lüksemburg, Makedonya gibi ülkeler olduğu gibi; %0,67 seçim barajı uygulayan Hollanda ve %2 seçim barajı uygulayan Danimarka gibi ülkeler de mevcuttur. Türkiye hariç bugün Avrupa ülkelerinde en yüksek seçim barajı rekoru %5 ile Almanya, İzlanda, İtalya, Polonya, Sırbistan gibi birkaç ülkenin elinde bulunuyor. Seçim barajı konusunda açık ara önde olan tek Avrupa ülkesi ise maalesef ki Türkiye’dir. Her fırsatta çoğulcu demokrasi ve temsilde adalet ilkesini vurgulayan siyasi iktidarların dahi, konu iktidar paylaşımı olunca seçim barajı gibi ülkemiz için utanç duvarı olan bir hususu ayakta tutmaları çok manidar bir tutumdur. Kürtlerin mecliste temsilinin engellenmesi için askeri cunta döneminde oluşturulan ve sadece ülkemizin şahsına münhasır %10’luk seçim barajı; Kürt açılımında samimiyet iddiasında bulunan siyasi iktidar partisinin bu samimiyeti açısından da önemli bir sınavdır.
Halkların Demokrasi partisi (HDP) bu seçime parti olarak girme kararı aldı. HDP’nin %10’luk seçim barajına rağmen, seçime parti olarak girme kararı oldukça önemlidir. HDP’nin bu tutumu esasında bir samimiyet testidir. HDP Kürt açılımı sürecinde kilit bir siyasi partidir. Açılım sürecinin olmazsa olmaz ayağıdır. Kürt sorunun tartışılmasında ve çözüm noktasında daha net sonuç elde edilmesinde, Kürtlerin mecliste hak ettikleri oranda temsil edilebilmeleri zorunludur. HDP, bağımsız bir şekilde girdiği seçimde partisini 30-35 milletvekili ile temsil edebilirken, parti olarak girdiği bir seçimde partisini muhtemelen 70-80 milletvekili ile temsil edebilecektir. Bu iki seçenek arasında ki fark, oldukça önemli bir farktır. Bu sebeple HDP’nin bu tavrı esasında Kürt sorununun çözümünde bir milat niteliğindedir. HDP’nin seçim barajını geçememesi sonucu Kürt açılımında güçlü bir siyasi muhatap ortadan kalkmış olacaktır. Bu durumu esasında AK Partinin de istediği bir sonuç değildir. Legal bir temsilin mümkün olmadığı bir durumda illegal bir temsiliyetin ön plana çıkacağı ortadadır. Bu sebeple Kürt açılımının sağlıklı bir şekilde yürütülmesinin tek yolu HDP’nin seçim barajını aşabilmesidir. HDP’nin seçim barajını aşması halinde geçmişin aksine 70-80 vekille temsil edilen Kürt siyaseti, önemli bir güç kazanmış olacaktır. Bu da HDP’nin açılım sürecinde lokomotif bir güce dönüşmesini kaçınılmaz kılacaktır. Bu sebeple HDP’nin almış olduğu bu karar son derece isabetli bir karar olup, seçim barajının da kaldırılması veya en azından daha aşağı çekilmesi açısından önemli bir fırsattır.
Ak Parti iktidarı her fırsatta partisinin halkçı yönünü vurgulamaktadır. O halde Ak Parti %10’luk seçim barajının halk için ne anlama geldiğini iyi okumalıdır. HDP, %9,99 oranında oy oranı aldığında, sırf %0,01 lik alınamayan bir oy oranı sebebiyle, 4 milyon seçmenine rağmen mecliste tek bir milletvekiliyle temsil edilemeyecektir. Böylesi bir sistemin halkçılıkla bağdaşır bir yanı yoktur. Kaldı ki her fırsatta başkanlık sistemini gündeme getiren sayın Cumhurbaşkanının, başkanlık sisteminin gereği olan baraj sisteminin de ortadan kaldırması, samimiyetinin gereğidir. Her kesimde insanın yönetimde söz hakkına sahip olabilmesi için bir an önce baraj sisteminin kaldırılması gerekir. Bu hak, halka yapılan bir lütuf değildir, demokrasinin gereğidir.