Geçenlerde sosyal medyada çoktan beri ismini duymadığımız ama Urfalılara yabancı olmayan bir isme denk geldim.
Sayın Nuri Okutan’a...
Eski valimiz.Kitap okuma ve okul öncesi okullaşma alanında yaptığı projelerle yerelde ulusalda konuşulan isim. Önümüzdeki seçimlerde siyasette ben de varım, diyor.Isparta’dan aday adaylığını koymuş. Siyasette başarılar diliyoruz kendilerine,ama benim anlatacağım mevzu siyasi yönüyle ilgili değil.
Nuri Bey’i görünce maziden bir çalışmayı hatırladım.Dedim ya ülke gündemine olumlu manada düşen “okuma kampanyası”nı hatırladım.Onu paylaşayım:
O zaman “Işığımı arıyorum,okuyorum” adlı kampanyada naçizane komite üyesiydim.Heyecanlıydık,ilçe ilçe,köy köy,okul okul,ev ev gezerdik ...ne oy istiyorduk ne yardım istiyorduk vatandaştan.Sadece ışığı arıyorduk,yardımcı olun diyorduk. Karanlığı aydınlığa çevirmek için,geriliği ilericiliğe götürmek için,yoksulluğu zenginliğe çevirmek için kitap okuyun lütfen,diyorduk. Kitap dağıtıp okuyun, diyorduk.
Kutsal bir projeydi benim için,zira “Oku “ mesajının ilahi bir emir olduğunu ortaya koyan bir inanca sahibiz. O zamanlar “Ne gerek vardı başka mesele mi yoktu başka ihtiyaç mı yoktu da kitapla haşir neşir olmamızı istiyordu Vali Bey? derlerdi bir kısım hemşehrimiz.
Görünürde bu eleştiriler doğru gibi..memleketin ulaşım,trafik,su,elektrik,işsizlik... gibi problemleri varken “kitap okuma” mı bunları çözecek?
Oysa o zaman da söylüyordum,anlatıyordum bugün de aynı şeyi tekrar ediyorum:
“Bir memleketi ekonomik,spor,eğitim,sanat alanında geliştirmek istiyorsanız kitap okumayla başlayın.”
“Kitap kültürdür,medeniyettir,gelişmedir,ilimdir.” diyorum. Yunus’un şu mısralarına da kulak vermeli:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
...
Güzel bir etkinlikti gerçekten. Ben ne Vali Bey’i savunmak için ne de birilerine yaranmak için koşuşturuyordum.Önce kendime sonra da memleketimin insanına yol gösterme anlamında bir fırsat olarak görüyordum bunu.Candan sahiplendim bu vazifeye.
Nice kitaplar geldi Urfa’ma ,nice yazar ve şair teşrif etti memleketime o kampanya vasıtasıyla. Birçoğunu-şairi,yazarı- sadece İstanbul Kitap Fuarlarında basından tanıyorduk.Okuduğumuz kitabın yazarına dokunmak,onunla selamlaşmak,aynı masada oturup sohbet etmek ne büyük bir şanstı. Öyle de oldu. Balıklıgöl’ün kenarında Selim İleri,Ayşe Kulin,Beşir Ayvazoğlu ve niceleri halkımızla içiçeydi.Haşimiye'yi,Eyyubiye'yi gezdiler.Ertesi günlerde köşelerine taşıdılar Peygamberler diyarını.
“Kitap okumama” öncelikli sorunumuz değildir diyenlere soruyorum sevgili dostlar:
Dünyada en şaşırtıcı ve en başarılı eğitimin olduğu Finlandiya bunları neyle elde etti dersiniz?
Almanya İkinci Dünya Savaşı’nda çökmek üzereyken nasıl oldu da bugün ekonomimiz üçe beşe katlayabiliyor?
Japonlar teknoloji alanında dünyayı adeta esir alıyorlarsa bunu neyle yaptılar acaba?
Daha birçok soru sorulabilir başarılı alanlarda.Tüm bunların altında kitap okuma yatıyor dersek itiraz edecek kişi olmaz sanırım.
Bir eğitimci olarak çok şükür öncesinde,sonrasında okuyordum ve okumaya devam ediyorum ,lakin okuma ortamının heyecanını ayrı zevkle hissediyordum o yıllardaki kampanyada.Sonra yerel bazda devam ettirenler oldu bu kampanyayı.Onları da tebrik ediyoruz. Sonra unutuldu.
Belki zorunlu tutuluyordu kampanyada kitap okuma ,ama bu zorunluluk sonradan insana çok şey kazandırıyor inanın.
Keşke dünyada tüm zorunluluklar kitap okumayla kalsa... Ya da keşke kampanyalara ihtiyaç duymadan elimizden kitaplar düşmese... Ne dersiniz,günde yarım saat okumaya var mısınız yine?