“Tarihin sıfır noktası”ndaydık. Uçsuz bucaksız ovanın ortasında tarihe meydan okurcasına göğe yükselen kule. Etrafında hala ihtişamını koruyan kale duvarları ve hemen dibinde tarihi mabed.


İlk giridiğimizde sessizliğiyle muzdarip bir hal içinde olduğunu anlıyoruz beldenin.Dakikalar ,saatler geçtikten sonra evlerinden çıkan alicenap ve mükrim insanını görünce canlılığı hissediyoruz her birinin üzerinde tarih imzası atılan dağınık taşları arasında.


Kim bilir kaç bin insan yakarış ve kulluk için ellerini açmış bu manevi ortamda. Huzura susayanlar, o mekânda ellerini semaya açarak kim bilir nasıl şahit tutmuşlardır kıymetli zatları. Onlar da büyüklüklerini gösterip çığlıklara ses verilsin diye vesile olmuşlardır Yüce Yaradan’a yakarışta.


Açlık, yokluk, susuzluk, zulüm, haksızlık… her biri tarihi mekânda tarihe gömülmüştür geri gelmemesini temenni ederek. Güzellikler, iyilikler türemiş bu topraklarda.


Gönüller gönülleri birleştirmiş, gözler ve gönüller tok, cömertlik had safhaya çıkmış. İsmini bölgenin sıcağından ve oradakilerin sıcaklığından olmalı ki Arapçada sıcak manasına gelen “har” kelimesinden almıştır.


Harran… Medeniyetlerin başkenti, evliyaların diyarı, İbrahim Peygamberin, Şuayb ve Yakup Peygamberin ayak bastığı topraklar.


Her karışında bir manevi iz. İlim yuvasının merkezi. Üniversitesiyle âleme âlimler yetiştirmiş. Bilimi yaymış.


Tam ortasında da inancı sadece kitaplarla ve derslerle değil örnek davranışlarla ve yaşantıyla anlatabileceğini herkese gösteren Zat Hayat-i Harrani yatmaktadır. Yatmak demek yanlış olur, zira o yüce Yaradan tarafından vefatından sonra aramızda dolaşmasına müsaade edilmiş, sürekli yanı başımızdadır.

O’nu hatırladı dostlar bu kadar dünyevi tartışmaların ve kargaşaların arasında. Dünya madem fani, ahiret baki ise gelin bu duyguyu hissettirelim birbirimize dediler. Hayati Harrani’yi şahit tutalım.

Biz ölümü unutmadık, muhakkak tadacağız, sana geldik, senin mesajını tekrar almaya geldik dediler hoşgörü ve cömertliğin simgesi zat Hayati Harrani'ye.

Toplandı yediden yetmişe dostlardan oluşan meclis. Kimi vasıtasını sundu kimisi sofrasını açtı. Kimi benim de katkım olsun muhakkak bu faaliyette diyerek bir bardak su uzattı sıcak iklimin içinde gönülleri serin tutmak için.Kimisi de eşini,çoluk çocuğunu otobüse bindirip türbenin bahçesine getirmişti.Maviyat içerikli faaliyete bu şekilde destek vermek için.


Akşam güneş ışıklarını yansıtıyordu tarihin üstüne. Yükselen kule gözyaşlarını döküyordu. Nasıl dökmesin ki… Adı Harran Üniversitesi, lakin eğitim adına bir adım atılmıyor o bölgede.


İsmi başka mekândaki ilmi yuvasına verilmiş ve ondan gururlanmışsa da bu topraklarda da neden bir devamı olmasın diye sitem etmekte.

Sohbetin arasında geçti ordaki necip ve temiz duygulu ev sahibi Harranlılar arasında:


Mademki Harran Üniversitesi kuruldu merkezde, bari kökü ve temeli olan bu topraklara meslek yüksekokulu açılsın diyorlar mahcup ifadelerle. Oysa mahcubiyeti Harranlılar değil Harran’ın adını alıp Harran’ı unutanlar yaşamalı.


Eğitimde geri kalıyoruz demek basit, hemşerimiz İbrahim Tatlıses’in “Oxford vardı da biz mi okumadık” sözüne telmih edercesine “Bölgemizde yüksekokul vardı da biz mi okumadık” sözü eğitim mevzusundaki susuzluklarını özetlemektedir.

Gece vakti ay, ışıklarını üzerimize yansıtırken şiirlerin mısraları bir bir dökülüyordu sahnedeki dudaklardan kale surlarının kulak zarını patlatırcasına.

Harraniler yâd ettiler Nabi’yi, Fuzuli’yi, Abdi’yi… Şairlerin, yazarların torunu olan gençler gözleriyle; bizi bizden uzak tutmak istemiyorsanız eğitim yuvalarımızı arttırın, dercesine alkış tuttular akşam dudaklardan dökülen her samimi kelimeye.


Dostlar dediler tüm dostlar. “Dost” Halil İbrahim’in vasfıydı neticede. Bu insanların bir araya geldiği ortama da Dost Meclisi dediler. Efendimiz’in(sav) “İki kişi de olsanız aranızdan bir başkan seçiniz” öğüdüne uyarak içlerinden bir temsilci seçmişlerdi.


Çıktı İbrahim Peygamberin torunu İbrahim Toru, “Bu kutsal şehir Peygamberlerin, enbiyaların, âlimlerin kenti ise bize düşen vazife onlara vefa göstermektir. Ey yöneticilerimiz, yetkililerimiz, Sayın Başbakanımız buradaki sessizlerin sesine kulak verin. Gelin irfana susamış buradaki nesle ikinci üniversiteyi kurun. Hem de adına çağımızın müceddidi Bediüzzaman diyelim. Bediüzzaman Üniversitesi…”


Ne güzel bir uyum olurdu. Harran’ın yanında Bediüzzaman… Kulak kesildi hazirun. Bu bir feryattı, bir iç dünyanın dışa yansımasıydı. Bir neslin geleceğiydi.


Bu çağrıya kulak verilmeli bence…Yetkililer not alıp, hayal gibi görünen bu temenniyi bir gerçeğe dönüştürmesi için gayret gösterir inşallah.


Bu istekle çok oluyor bu Dost Meclisi,galiba dedim mutlulukla heyecan karışımı duygular içinde.Evet,eğitim ve kültür alanında istekte bulunmaktan çok oluyor belki,lakin bir söz vardır ya, “Kendim için istiyorsam namerdim”İşte o misal inanın bu insanların tüm dileklerinde.

Yıldızların gökyüzünde belirgin olduğu gecenin geç saatlerine kadar Ensar ve Muhacir misali herkes sarıldı birbirine. Ömür boyu dostluğu bozmamak adına söz verdi tüm dostlar Hayat-i Harran ve İmam Bakır Hazretlerinin huzurunda.


Harran’ın çıkışına kadar örnek bir ev sahipliği yapan genç ve dinamik özelliğiyle Kaymakam Sayın Selami Yazıcı’ya; tevazuyu elden bırakmayan, makam mansıbı hatırına bile getirmeyen; yaşlısıyla, genciyle etrafında sevgi seli gösterenlere tepeden bakmayan, Başkanlığıyla değil buraların suyunu içimiş,ekmeğini yemiş,kızgın güneşinin altında adeta kavrulmuş,sıkıntısını çekmiş,dertli bir Harranlı sıfatıyla bizimle  münasebet kuran güzel insan Sayın Mehmet Özyavuz’a tüm “Dost Meclisi” adına teşekkürü bir borç biliriz.


Vesselam!