Her Ramazanın son akşamında bir sonraki günde yaşayacağımız bayramın heyecanını hissederdim damarlarımda eskiden.
Bu defa böyle bir hisse kapılmadım. Acaba sadece bende mi bu ümitsiz ve mutsuz halet-i ruhiye, dedim içimden.
Ertesi gün yani Bayram günü erkenden kalktım, elbise seçiminde her bayramda kararsız olan kardeşiniz, geçmiş yıllarda hangi gömleği hangi pantolonu giysem diye kararsız olma yerine bu defa gardırobun kapağını açtığı gibi önüne çıkan ilk gömlek ve pantolonunu giydi kararlılıkla.
Namazı eda etmeye geçtim Cami cemaatinin yüzünde de bir durgunluk beliriyordu. Sabah mahmurluğundandır dedim herhalde. İmam hutbesinde, yürekleri yaralayan feryadıyla hepimizi gözyaşına boğdu. Erkekler ağlamaz diyenlere bir cevaptı: Ağlar hem de adam gibi ağlar. Nasıl ağlamasın ki. Gazze saldırı altında, Vahşet onun üzerinde. Kardan ve denizden bombalar yağıyor. Namlular çocuklara, kadınlara da yönlendirilmişti. Kan, gözyaşı… Ve Bayramı nereye koyacaksınız bu ortamda.
Hutbe devam ediyor. Ne olursun Ya Rabbi! Zalimlerin yaptığı zulümler bitsin, ümmetin gözyaşı bitsin! Ya Rab! Affet, bir kusur işledikse Sen Rahimsin, Gaffarsın! Affet! … Ellerimizi sana açıyoruz Sana. Yok ki başka kapımız zaten Sen’in kapının dışında. Dünya vicdanını kaybetmiş, sessiz bekliyor. Katliamlara seyirci. Bizim elimizden gelen de dilimizle ve kalbimizle Sana yalvarmak Allahım! … İlk defa caminin bahçesinde hüngür hüngür ağlayarak sarıldık biribirimize.
Ayaküstü mini buruk bayram sohbetimizin birinde, bir dostum bana:
—“Gazze bir yandan kan revan içinde iken, bir de Soma’daki çocukları ve kadınları düşündüm de bugün nasıl bir bayram kutlaması yapabilirim ki.” Doğru. Acılar Bayramda daha çok fark edilir. Hele babasızlık. Yetimlerin annelerine Babam ne zaman gelecek anne? sorularına muhatap olan anaların hıçkırıklarla ve beyaz yalan söylerek: oğlum baban gelecek, biraz daha bekle, demelerini düşündükçe nasıl biz bir bayram kutlaması yapa biliriz ki.
Bir diğer dostum:
-“Ya bize ne demeli?Son zamanlardaki gerginlik,siyasilerin restleşmesi,liderlerin öfkeli konuşmaları? Kardeş kardeşe yaşayan, yüzyıllarca omuz omuza durup bu vatanını, bu toprakların bütünlüğü için mücadele eden, her türlü renk, dil, din farkı gözetmeksizin bir arada yaşadığımıza tarih şahittir. Oysa son günlerde kardeş kardeşle konuşamaz oldu, eşler boşanma safhasına bile geldiği durumla karşı karşıyayız.
Demokrasilerde fikir hürriyeti vardır. İsteyen istediği siyasiyi desteklemekte özgür olmalı. Renklilik budur. Dayatmayla birine sevgi birine saygı duyduramazsınız. Ta yıllardan beri kayınbabam farklı bir partiyi desteklerken babam da farklı bir lideri desteklerdi. Bir araya geldiklerinde muhabbetle, çaylarını yudumlarken neşeli bir şekilde birebirlerinin eleştirilerini tebessüm ederek seyrederdik. Ya bugün?
“ Ya bendensin ya da kötüsün. Bu ne hal.” dedi. Ağlamaya başladı.
Benim de ayakta duracak mecalim kalmamıştı. Vedalaştık. Eve doğru giderken çocuklarım ve eşim camide ağladığımı fark etmesinler diye apartmanın girişinde mendille yüzümü gözümü sildim. Eve varınca kapıda beni bekleyen ailemle bayramlaştım. Sarıldım kızlarıma, oğluma. Sarılırken Gazze yine durdu karşımda hüzünle. Soma yine göründü karşımda. Sarıldım, sarıldım sıkıca çocuklarıma. Tüm Gazeli çocuklar adına Somalı çocuklar adına ve ülkemizde güzel insanların babalarından ayrı olan tüm çocuklar adına.
Sonra düşünmeye başladım: Ramazanı şerifi idrak edip vazifemizi tamamladığımızı zannediyoruz, oysa öyle değilmiş. İstikametimiz ne yönde, adaletin tesisi için, zulmün ve katliamların ortadan kalkması için ne yapabildik? Hiçbir şey yapamıyorsak haksızlık karşısın da bir kelam edebildik mi peki?
İşte mesele bu dostlar. Haksızlık karşısında sessiz olmak, dilsiz şeytansa, Allah bizi bu dilsiz şeytanlar kategorisine dâhil etmemesi için O’na tövbe istiğfar edip AF DİLEYELİM HATALARIMIZDAN, ATALETİMİZDEN, ACİZLİĞİMİZDEN… Af dileyelim,yeni sayfalar açalım. Zalimlerin zulmüne de lanet edelim. Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allahı var çok şükür.İyi ki mahkeme-i Kübra var.
Allah Kerim!