URFA’DA BİR DÜĞÜN

Eski Urfa’da düğünler apayrı bir seramoniydi.
Kız istemeden başlayıp, gelinin üçüncü cumasına kadar süren bir tören, yeni evlenenlerin aile büyüklerinin evine yemeğe davet edilmeleriyle devam eder. Yeni ailenin ihtiyaç ve sıkıntıları yakınları tarafından titizlikle çözülür, olası sorunlar için büyükler devreye girer. Tabi ki ardından doğdusu, kırk hamamı, körsek kırması gelir. Her ayrıntısı tarihin derinliklerinden gelen bir güzel hasletin örfe katılmasıyla olmuştur.
Bundan yaklaşık otuz yıl kadar öncesine ait, en ince detayına kadar hatırlayabildiğim düğünler vardı.
Sokak aralarından oynaya oynaya geçen bir kalabalığa, bazen davul ve zurna bazen kör bir kemancı ve darbukacı eşlik ederdi. Baş üstünde taşınan, içersine damat elbiseleri, şekerler, Kur’an-ı Kerim konulmuş bir sini. Sininin kenarından sarkan bordo saten bezin çevresi yaldızlı püsküller ve nakışlarla işlenmiş olurdu. Ve o siniyi de genelde kalabalığın içinde bulunan en uzun boylu olan, muhtemelen de yumurta topuk kundura giymiş biri taşırdı. Sokak başlarında veya damadın arkadaşlarının olduğu bir yerlerde durulur, sokakta oyunlar devam ederdi.
Urfa kültürüne nereden girdiğini bugüne kadar anlayamadığım bir müzik, bu seramoninin değişmezleri arasında mutlaka yerini alırdı. Bir Rumeli Türküsü olan “Oğlan oğlan kalk gidelim”, düğün evine gidilirken çalınmadan olmazdı. Tabi o dönemin değişmezlerinden biri de damada elbise giydirilirken “Çağırın Hakko’yu, giydirin sakoyu” olurdu.
Bugünkü kısa bir yazıda aktaramayacağımız kadar çok ayrıntısı olan düğün geleneğimizin içinde çoğu zaman içki de olurdu. İçkiyi fazlaca kaçıran gençlerin yoktan bahanelerle düğünü zehir etmeleri de hatıralarda kalan birer şiddet olayıydı.
Daha bir İslamlaşmamızdan kaynaklanıyor olacak, bugünkü düğünlerimizde genelde içki artık yok. İçki içip, düğüne gelip tatsızlık çıkaranlara da toplum artık hoş gözle bakmadığı için içen olsa da haddini bilerek gizli gizli içip düğünlere gidiyor veya düğün evinin mutfağında gizliden gizliye birkaç tek atıp oyuna karışıyorlar.
Pazar akşamı Urfa eşrafından M. Şevket Yamangöz amcamızın oğlu Fatih’in asbap gecesi için dost ve arkadaşlarla buluştuk. Yarın, Mehmet Küçük’ün kızı Güzin ile bizim Fatih’in düğünü var. Vezir Hamamı’nın arkasında restore edilmiş, girişinde koca bir nar ağacı, büyükçe avlusunda küçük bir havuzu olan tarihi Urfa evlerinden birinde önce düğün yemeği yedik, acı kahvelerimizi içtik, tatlılarımızı yedik. Akşam ve yatsı namazları arası davetliler muhabbet ederken, çalğıcılar ses sistemlerini kurup, akortlarını yaptılar. Yatsıdan sonra başlayan müzik eşliğinde halayla çekildi, oyunlar oynandı. Kalabalığın utancını gideren birkaç heyecanlı genç olmasa belki de oynayan olmayacaktı denecek bir düğün oldu. Sonunda en oynamazlar bile halaydan, çifte telliye her oyuna kalktılar.
Urfa’da görmeye hasret kaldığımız düğünlerden biri olmuştu. Ünlü Halk Müziği Sanatçımız Bakır Karadağlı’nın bağlama ile güzel bir müzik icrası gecemize kalite getirmişti. Geceye damgasını vuran ise Fıstıkçı Mame lakaplı Mahmut Keseroğlu oldu. Nasihat veren, güldüren, düşündüren şiirlerinin ardından kimsenin duymadığı oyun havalarını seslendirerek düğüne renk katmayı becerdi. Ülke olarak zor ve sıkıntılı bir süreçte olduğumuzu hatırlatarak “Allah, devletimize milletimize zeval vermesin” diye eklemeyi de unutmadı.
Düğün salonlarına hapsolmuş, havai fişeklerle kirletilen, kültür ve gelenekten uzak patırtılar bu düğünde yoktu. Urfa’da görmeye hasret kaldığımız asbap gecelerinden biri olmuştu.
Hayat ne kadar zor olsa da devam ediyor.
Bir yerde cenaze, bir yerde düğün. Bir yerde hüzün, bir yerde sevinç olmaya devam edecek. Ama herşey paylaşılacak. Acı paylaşılarak azalacak, sevinç paylaşılarak çoğalacak.
Bu akşam da düğünümüz olacak. Gelin ve damadı, bazen hüzünlerin, bazen sevinçlerin yaşanacağı bir kapıdan içeriye koyduktan sonra evlerimize döneceğiz.
Allah mesut etsin.