Bugün bir umut ve dehşet anı yaşanıyor. Dini bu kadar küçük düşüren insanlar, bu kadar nefretle muamele edilmeleri, hiç yerine konmaları insanı iki kez düşündürüyor. Elbette bizim kendi başarısızlıklarımızı bir kenara atamayız. Yaşanan bu olaylar, tarihsel zorunluluktan kaçamayacağımızı en sert biçimde ortaya koymuştur.
Kendimize bile ait olmayan sınırları korumak için bir kaç yıl içinde bunca insanın öldürülmesi nasıl kabul edilebilir bilmiyorum?..
İnsan yargılara varmada pek acele etmemeli. Olup bitenlere bakıp anlamaya çalışmak çok daha verimli olur.
Siyasal liderlerimiz yasalarla, kararnamelerle o alevleri söndürmeye çalışabilirler. Bir kaç küçük yangını söndürmeyi de başarabilirler. Ama tarihsel tecrübeyle biliyoruz ki mutsusluğun dışavurumlarını bastırmak akıllıca bir şey değildir.
Önemli olan hiç bir yerel ayrılıkçılığın ulusal birliğimize ve komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne tehlike oluşturmamasıdır. Bizim kültürümüz özellikle bu kadar çeşitli olduğu için (Kürt, Türk, Alevi gibi..) köktendinciliğe ya da etnik hoşgörüsüzlüğe davetiye çıkarmamalıdır.
Biz ahlaki ilkelerin, anıların, aksanların, tatların bir karışımıyız.
Cinsiyete, renge, ırka, dinsel inanca ya da etnik kökene bakmaksızın tüm vatandaşların iyiliği için çalışılmalıdır. Hakların sahibi etnik grup değil bireydir..
Barışı koruyacak miktarda paylaşılmış değerlerimiz var bu topraklarda, aksi takdirde ne kadar aklı başında toplumda olsak sağ kalamazdık.
Her zaman birarada olmanın güzelliğine...
Sevgiyle