Hele şu iş kuranlara, çalışanlara, alıp verenlere, satanlara, alanlara bakın. Memleketin ana caddelerindeki mülklerini fahiş fiyatlarla kiraya verip o parayla huzur(!) içinde yaşayanlarla, nice hayallerle dünyalarca para döküp iş kurup ardından hayal kırıklığı yaşayanlara bakın.
Adam ana cadde üzerinde aylık 20-30 bin liraya işyeri kiralıyor. Yıllık 200-300 lira kirası var. Bir de girişte bir o kadar masraf yapıyor. İşçisiyle, elektrik gideriyle, vergisiyle, öte berisiyle yıllık bir milyon TL sadece gideri var.
Peki ne satıyor da ne kazanacak?
Biri açmış giyim eşyası satıyor, biri telefoncu dükkanı.
Neymiş efendim, “dükkanın olursa ana yolda olacak”!
Hayırlı olsun diyelim.
Kazanır mı bu kadar parayı.
Yıllık sadece 1 milyon TL masrafı olan bir işten bu girişimci dahi ne kazanacak merak etmemek elde değil.
Elbette kazanamıyor.
Bir yıl sonunda top attı, çamura battı demenin sırası geliyor.
Yazık değil mi bu kadar masrafa, yazık değil mi bu kadar emeğe.
Bu sadece o işe girişenin yaşadığı sıkıntı veya sorun değil, tüm memleketin sorunudur.
Adam bir yıl içinde top atacağını bile bile bu işe giriyor ve sonunda iflas bayrağını çekiyor. Olan kendisine oluyor. Mülk sahipleri kazanmaya devam ediyor.
Memleketin sorunu bu.
Bir yanda yıllardır küçücük dükkanlarında kıt kanaat geçinip, evlerine helal ekmek götürme telaşında olan küçük esnaf. Bir yanda nereden geldiği belli olmayan büyük paralarla küçük esnafın karşısına dikilen bu girişimciler.
Küçük esnaf yüz yıldır aynı dükkanda işini yapmaya devam ediyor. Dededen, babadan, toruna devralınmış işler devam ediyor. Ama parayı bulmuşların açtığı, büyük paralar batırdıkları işyerlerinin esamesi okunmuyor.
Hele bir düşünün şu Atatürk Bulvarı'nda açılıp kapanan işyerlerini.
Devir değişmiş anlayacağınız.
Düşününce büyük düşüneceksin, kaybedersen büyük kaybedeceksin diye düşünenlerin devri olmuş.
Doğru mu?
Bana göre değil.
Bizim öğrendiğimiz iş güven üzerine kurulu olandır.
Bizim öğrendiğimiz iş, istikrar gerektirir.
Kazanmasa bile, kıt kanaat geçinse bile devam eder.
Devamlılık esastır.
Bizim öğrendiğimiz işte yalan dolan yoktur.
Söz senettir ve o senedin kıymetini bilmeyenin bu piyasada yeri yoktur.
Bizim öğrendiğimiz işte doğru konuşmak esastır.
Bizim öğrendiğimiz işte müşteriye çay içirmek, yeri gelirse yemek yedirmek vardır.
Oysa şu koca bulvarlarda iş yapanlar öyle mi?
Girin bir büyük elektronik mağazasına, milyarlarca liralık alışveriş yapın. Bakın bir çay bile içirmezler size. Bırakın çayı, bir bardak su isteseniz vermezler.
Ama küçük esnaf da bir türlü ilerlemiyor, bunun sebebi ne?
Çünkü küçük esnaf, adamına göre muamele ediyor. Sattığı malın fiyatı sabit değil, müşteriye çok fazla müdahale ediyor.
O devir bitti.
Küçük esnaf artık var olmak istiyorsa ürünlerinin fiyatını üzerine yazacak, müşteriye müdahale etmeyecek, ayakkabıcı giyince açılır, giyimci yıkayınca çekilir demeyecek.
Yoksa onların da sonu belli.
Top attı, çamura yattı olur.