TARIM DERNEKÇİLİĞİ

 Tarım ve hayvancılığın ülke ekonomisine olan katkısından, sosyal adalete kadar uzayan etkisinden uzun uzun bahsetmeye gerek var yok sanırım.

Konya tahıl ambarı, Mersin muz cenneti diye şiirleştirdiğimiz, Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu diye deyim kurdumuz tarım ve hayvancılığımızın çok sıkıntılı günler yaşadığı hepimizin malumu.

Tarım ve hayvancılığımızın yaşadığı darboğazı aşabilmemiz için ne yapmamız gerekir, hangi tedbirleri almalıyız, yol haritamız ne olmalı, pusulamız nereyi göstermeli çok iyi bilmeliyiz.

Serbest piyasa ekonomisi her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılık konusunda da insanlarımızı içinden çıkması zor bir sürece getirdi.

Bir iki yıl kimyon çok iyi para ediyor diye her yeri kimyon tarlasına çeviren üretici, ertesi sene kimyon ektiğinde kimse yüzüne bakmaz. Sulu alanlarda binlerce üretici pamuğa yönelince, ortaya çıkan zararın tazmini için bu kez de devletin kapısı çalınır. Devletten destekleme istenir. Yıllardır mantıklı bir tarım politikası izlenmediği için devlet de sosyal anlayışı gereği iyi kötü tarımı desteklemek durumunda kalır. Çiftçi, ekip biçtiğinden dolayı zarar etse de bu zararı devletten alacağı destekleme ile kapatacağını düşünerek aynı hatayı işlemeye devam eder durur.

Devletin tarım politikalarının eğitimde olduğu gibi sürekli değişmesi üreticiyi böyle sıkıntıya sokarken, üreticilerin de bir araya gelip sorunlarına çare aramaması bir kısırdöngüdür. İşte bu noktada tarım dernekçiliği, kooperatifçilik devreye girmeli.

Tarım dernekçiliği adına Urfa’da tanık olduğumuz, faaliyetlerine gönüllü olarak iştirak ettiğimiz bir kuruluş olan GAP Ekolojik Tarımsal Kalkınma Derneği, 2000’li yılların başından bu yana sürdürdüğü projelerle organik meyveciliğin geliştirilmesi, ürünlerin sözleşmeli modelle satın alınması, işlenmesi ve pazarlanması konusunda oldukça önemli faaliyetler uyguladı. Dernek, tarımsal sürdürülebilirliğin ancak havza bazlı programlarla başarılı olabileceğini savunup dururken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ancak geçtiğimiz aylarda tarımda havza bazlı desteklemeye geçileceğini açıkladı. Şimdiden bakanlık birimlerinde bunun altyapısı hazırlanıyor.

Örneğin elmanın doğal olarak iyi yetiştiği yerlerde elma üretimi, narın iyi yetiştiği yerde nar üretimi, zeytinin iyi üretildiği yerde zeytin üretimi desteklenecek. Ama şimdiden dikkat edilmesi gereken bir konu var ki, o da memur zihniyetiyle masa başında bu havzaların belirlenmesi ve söz konusu destek kapsamına alınmasıdır. Bu konuya dikkat edilmezse, önümüzdeki yıllarda görülecektir ki pamuğun yetişmediği yerde pamuk için havza uygulaması programa alınacak, şeker pancarının olmayacağı yer bu programa dahil edilecektir.

Henüz işin başındayken tarım dernekleri ve kooperatifler bir araya gelip, bizzat içinde bulundukları bölgelerin tarımsal potansiyellerini, coğrafi ve lojistik şartları da dikkate alarak kendilerinin hazırlayarak bakanlığa sunmaları gerekiyor. Bunu yapacak olan tarlasını ekip biçen, bahçesinde yıllarca emek verip ağaç yetiştiren üreticiler, köylüler olmalıdır.

Buna tarım dernekçiliği diyoruz ve bugünden önlem alarak üreticilerin bir araya gelip fikir ve görüşlerini ortaya koymadıkları takdirde, yarın düzeltilmesi zor büyük sorunların ortaya çıkacağını haber veriyoruz.