Önceki gün Yenişehir'deki mahallemizde bina bahçelerine şöyle kısa bir göz atma fırsatı buldum. Bir iki bahçeye girerek ihtiyacım olan bitkilerden topladım. Neler yoktu ki..
Bir kere tüm bahçelerin olmazsa olmazı hardallar. Sapsarı çiçekleri mis gibi kokarken üzerlerinde bal arıları uçuşuyordu. Hardalın yanında yabani pazı, ısırgan, yoğurt otu, ebem gümeci, yabani sarımsak, bazı yerlerde çiğdem bile bulmak mümkün.
İşyerimizin olduğu binanın bahçesindeki bitki çeşitlerini saydım yüzden fazlaydı. Her çeşidini katmasam da tahminen 300-500 kadar bitki çeşidi bir bina bahçemizde vardır.
Yenişehir ve Karaköprü'deki bina bahçelerinin çoğu bu durumda.
Tam bir botanik cenneti.
Ama Bahçelievler için bunu söylemek artık mümkün değil.
Bina bahçeleri betonla kaplandı, otopark haline getirildi, yol yapıldı. Oradaki bitkilerin tamamı kayboldu gitti.
Şimdiki belediyelerimize bu fikri verelim.
Bini bahçelerimizdeki bitkiler, bölgenin endemik türlerini barındırıyor. Her biri bir hazine değerinde olan bu bitkileri korumak için gerekli özen gösterilmeli. Binlerce yıldır toprağa düşen tohum yeniden hayat bulup bugünlere kadar gelmişse bize düşen bu bitkilerin yaşam hakkını ellerinden almamaktır.
Avrupa'da bir metrekarede en fazla 30-50 çeşit bitkiye rastlanırken bizde bu sayı yüzlerle ifade ediliyor. Bu gerçekten bir hazinedir.
Tarım ilaçları sayesinde tarımsal alanlarda endemik bitkilere rastlamak artık mümkün değil. Dağlarımız bile erozyondan dolayı tüm bitki örtüsünü kaybedecek duruma geldi. Kala kala elimizde bina bahçelerimiz kaldı.
Dikkat edelim, bina bahçelerimize kimyasal ilaçlar bulaştırmayalım.
Bırakalım kuşların taşıdığı, rüzgarın uçurup getirdiği tohumlar buralarda hayat bulsun.
Isırgan aramak için, yoğurt otu, kömeç, keber bulmak için kimse başka yerlere gitmesin.
Bina bahçelerimizdeki bitkiler, bilimsel açıdan da rapor edilmeli. Kayıt altına alınmalı, korunması ve gelecek nesillere aktarılması için çalışmalar başlatılmalıdır.
Tohumunu koruyamadığımız Urfa domatesi gibi bu bitkilerimizi de kaybetmeyelim.
Bu vesile ile belediyelerimize bir çağrımız olsun.
Bina bahçelerimizi kimyasallardan korunmuş, ekolojik bahçelere çevirmek için kamyanyalar düzenlesinler. Teşvik etsinler, eğitsinler.
Bina bahçelerinin betonlaşmasının önüne geçsinler.
Manisa'da bir dede, gırtlak ve göğüs kanserine şifa olan bir ot keşfettiklerini ve bu ot sayesinde yüzlerce insanın kanserden kurtulduğunu söylüyordu. İnsanlar akın akın Manisa'ya gidip o ottan temin etmek istiyorlar. Sonunda ortaya çıktı ki adına kanser otu dedikleri Türkiye'nin her tarafında yetişen yapışkan otundan başka bir şey değil. Yüzlerce insan bu otun çayını içerek şifa bulmuş.
Yine ısırganın kansere karşı faydasını bilmeyen yok.
İşte bu her iki ot, şu günlerde Urfa'daki bina bahçelerinde en çok bulunan iki çeşit.
Sadece bu iki çeşidin korunması ve yaşatılması için neler yapılmaz.
Unutmayalım ki, en büyük eczane tabiat eczanesidir.
Tabiat eczanelerimizi korumak hepimizin görevi.