Aslında kişisel olarak değil, hem bireysel hem de toplumsal olarak tamamen politize olmuş sosyolojik taban ve bu taban tamamen hangi gerçek ile karşı karşıya?
Şöyle bir gerçek ile karşı karşıyayız, fiilen olmasa da fikren ve zihnen bölünmüş bir TOPLUMDA yaşamaktayız, yaşıyoruz.
Bizi tarihte işgal eden ülkeler oldu ve savaşlar oldu, ve durumlardan sonra bu ülkelerle karşılıklı çıkar ve pragmatik durumlar için iyi olduk ama fikren ve zihnen birbirimize bir türlü iyi olamadık.
Bütün savaşlar bitti, birbirimizle olan kinimiz ve savaşımız bir türlü bitmiyor. Her birimiz şöyle bir realite ile karşı karşıyayız: Herkes farklı mahallede ve olaylara kendi mahallemizden yaklaşıyoruz.
Kendi mahallesinden gelen her türlü durum ile mutlak doğru arasında bağlantı kurup,diğer cepheyi dinlemiş olup, kendi fikirsel çıkarımını öne çıkarmak adeta farz olmaya başladı.
Söylenen sözün kendisine değil, hangi cepheden geldiğine bakıyoruz.“Savaştır her şey mubahtır” diyoruz, birbirimize karşı savaş hukuku uyguluyoruz. Savaşı birkaç cephede sürdürüyoruz ve sürekli yeni ittifaklar kuruyoruz. Her savaş gibi bitmek bilmeyen bu savaş bizi kirletiyor.
Dilimiz çatallaşıp savruldu, aynı kelimeler herkes için başka anlam ifade etmeye başladı. Barış, doğruluk, adalet gibi doğrusal olan kelimeler tamamen farklılık oluşturmaya çalıştı. Bu da Bizim türlü norm oluşturmamıza fırsat vermiyor, normalleşemiyoruz.
Kutuplar oluşmuş, kurumlar nepotizm ile doldurulma peşine düşürülmüş, hiyerarşi yok olmuş. Hadler aşılıp, ar ihlâl ediliyor. Böyle bir toplumda sanırım en doğru olan, meşru olanın yanında yer alarak, meşru mücadelenin doğru şekilde yapılmasına katkı sağlamak.