Oysa ki İslam’ın emridir alışverişleri yazmak. Biriniz birinize borç verirse bunu yazsın diye Allah emreder. Okuma yazma bilmiyorsanız bunu birine mutlaka yazdırın der. Bu bir Müslüman için farzdır. Ama ne yazık ki adı Müslüman olan toplumumuzun çoğu bu farzdan habersizdir.
Özellikle bizim toplumda buna dikkat edilmez.
Adı Müslüman olan, bir torba sakal bırakıp beş vakit namazı camide kılanlar bile yaptıkları alışverişi Allah’ın emri üzere yapmazlar. Ceplerinden misvak sırıtır, namaz arasında bile dişlerini sevabı pahasına misvaklamaktan vazgeçmez, ama Allah’ın emri olan bir alışverişi resmiyete dökmekten imtina ederler.
Elbette ki bunun altında farklı sebepler var.
Güya Müslüman olan sözüne güvenilen, verdiği sözde duran, itibarı olandır. Bu sebeple bu kültürün hakim olduğu yerde insanlar “söz uçar yazı kalır” ifadesine pek itibar etmezler.
Oysa İslam’ın emri kesindir. Bakara suresi 282. Ayette “Ey iman edenler! Belli bir vade ile karşılıklı borç alış verişinde bulunduğunuz vakit onu yazın. Hem aranızda doğruluğuyla tanınmış yazı bilen biri yazsın. Yazı bilen biri, Allah'ın, kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Bir de hak kendi üzerinde olan adam söyleyip yazdırsın ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan korksun da haktan birşey eksiltmesin. Şayet borçlu bir bunak veya küçük bir çocuk veya söyleyip yazdıramıyacak durumda biri ise velisi doğrusunu söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şahit de yapın. Şayet iki tane erkek hazırda yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın ki, birisi unutunca, öbürü hatırlatsın, şahitler de çağırıldıklarında kaçınmasınlar; siz yazanlar da az olmuş, çok olmuş, onu vadesine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun olduğu gibi; hem şahitlik için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Meğer ki, aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alım satım yaptığınız vakit de yine şahit tutun. Ayrıca ne yazan, ne de şahitlik eden bir zarar görmesin. Eğer onlara zarar verirseniz, o işte mutlaka size dokunacak bir günah olur. Üstelik Allah'tan korkun. Allah size ayrıntılarıyla öğretiyor ve Allah her şeyi bilir.” Hükmü değişmez olarak yer almaktadır.
Yine Bakara suresi 283. Ayette; “Şayet siz sefer üzere olur, bir katip de bulamazsanız, o vakit alınmış bir rehin belge yerine geçer. Yok eğer birbirinize güveniyorsanız kendisine güvenilen adam Rabbi olan Allah’tan korksun da üzerindeki emaneti ödesin. Bir de şahitliğinizi inkar edip gizlemeyin, onu kim inkar ederse mutlaka onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsanız Allah onu bilir” şeklinde ticari bir farz vardır.
Kur’an’da böyle bir farz emir olduğu halde adı Müslüman olanların bu farzı hiçe sayıp, kendi itibarlarına güvenmesi ne büyük çelişkidir!
Geçenlerde İslami kimliğiyle ünlü bir ailenin ticaretine şahit olduk.
Ayeti görmeden yaşamış bu Müslüman aile, memleketin beynelmilel bir üç kağıtçısı ile ortak olmuş. Muhakkak ki, işini resmiyete dökmemesinin sebebi de bir takım menfaatlerdir. Belki de karşısındakini kendisi gibi görmesinden kaynaklanmıştır.
Sonuçta anlaşmazlığa düşmüşler, ortağı bunları büyük zarara uğratmış. Ama ellerinde Allah’ın emri olan bir belge olmadığı için hiçbir şey yapamamışlar. Yıllarca bu sürünmece devam etmiş.
Sonuçta işi çözmek için gayri resmi bir mahkeme kurmuşlar. Bölgede sorunları çözmede sıkça başvurulan “cemaat kurma” adı verilen sistemi harekete geçirmişler. Üç beş kişiden oluşan cemaatle gidip ortaklarının karşısına çıkmışlar. Söz ile konuşulanlar yazıya dökülmüş, cemaat kayıt altına almış. Ama cemaat dedikleri ve sorunu çözecek diye müracaat ettikleri şahıslar bu kez bunları çarpmasın mı!
Bu sefer de cemaatlerine liderlik eden, işlerini çözmesi için aracı olan şahsın peşine düşmeler, araya aracılar koymalar, bilmem neler.
Müslüman olanların herkesten daha çok işine dikkat etmesi, alışverişini yazması, ticaretine dikkat etmesi gerekiyor. Aksi takdirde menfaat için her türlü “gavurluğu” yapan Müslümanların ta kendisi oluyor.
Abdestsiz gezmiyor, besmelesiz adım atmıyor, ama iş menfaate gelince "gavurlaşıyor"
Buna da “menfaat gavurluğu” deniyor.
Allah iyi ede.