KUTSAL BALIK ZİYAFETİ -1

Hayatın temelini oluşturan dört element; hava, su, toprak ve ateş. Sadece insanlık değil, doğadaki tüm canlılar hayatiyetlerini bu dört elementin olmadığı yerde sürdürme imkanı bulamıyor. Dört elementin olduğu yerde yaşam için gerekli olan tek şey ise ruh, yani canlılık. Canlılık ise sadece Yüce Yaratıcı tarafından takdir edilen husus.
İnsanlık varoluşundan bu yana dört elementin çok önemli olduğunun doğrudan veya dolaylı olarak farkında olmuş ve bu önemli kaynaklara yakın olma gereği hissetmişlerdir. Bir kere toprağa yakın olmak istemişler. Hayvanlarını otlatmışlar, üzerinde gezip tozup yurt tutmuşlar. Toprağı böylece kutsal saydıkları da olmuş. Bugün hala kutsanmış topraklar ve binalar var ve insanların bu kutsal topraklar için yapmayacağı şey yok. Kudüs kutsal, Mekke kutsal, Kabe kutsal, Antakya, Urfa kutsal, Vatikan kutsal. Bunun dışında belli başlı kutsal sayılan şehirler de var. Ülkelerin başkentlerine de politik olarak bir kutsallık atfedilmiştir.
Topraktan sonra kutsal sayılan element kaynaklarının başında sular geliyor. Her ülkede, her şehirde kutsal su görmek hemen hemen mümkün. Hindistan’da Ganj, Mısır’da Nil, Türkiye’de Fırat nehirleri kutsal sayılmıştır. Mekke’deki Zemzem, Urfa’daki Halilürrahman mağarası suyu, Eyyüp Peygamber sabır suyu gibi çoğu su kaynağı kutsal sayılmıştır.
Ateş de kutsal sayılan elementlerin başında geliyor. Zerdüştler, Şamanlar, Yezidiler ve başka bir çok inanç sistemi de ateşi/güneşi kutsal sayar hatta tapınırlar.
İşin ilginç yanı ise dört elementten üçü öyle veya böyle inanç sistemlerince kutsal sayılırken, havayı kutsal sayan hiçbir inanç sistemine rastlanmaması. Hiçbir dinde veya kültürde kutsal havanın olmaması. Oysa hava ihtiyaç bakımından diğer üç elementten de daha önce gelir. Günlerce susuz, güneşsiz, topraksız yaşanabilir ama bir an havasızlık insanın ölmesi için yeterlidir.
Toprağa, ateşe ve suya ulaşmak için bir çaba gerekmesine rağmen havaya ulaşmak için insanın bir şey yapmasına gerek yoktur. Durduğu yerde havayı kullanır da bundan haberi olmaz. Hava gibi bir elementi kutsal sayacak birileri olursa onlar da ancak hava almakta zorlanan astımlılar, akciğer hastaları filan olabilir. Çünkü onlar havayı doya doya kullanabilmenin özlemini yaşıyor, havadan faydalanmak için büyük çaba harcıyorlardır.
Kutsallığa dini açıdan bakılırsa dinimiz İslam’da da çok sayıda kutsal var. Örneğin Peygamberimiz de kutsalları saymıştır. Veda Hutbesi’nde günlerin, ayların kutsallığından, Mekke’nin kutsallığından bahsedilmiş ve bu kutsallığa bir de insanlığın canlarını, mallarını, namuslarını kutsal olarak eklemiştir. Malın kutsal sayılması hususu gözönüne alındığında ise anlaşılıyor ki insanoğlunun değer verdiği herşeyde bir kutsallık olabilir. Demek ki; saldırıdan, tahripten, tecavüzden, haksızlıktan korunması gereken soyut ve somut varlıklara kutsallık veriliyor.
Kutsal sayılan bitkiler/meyveler de var. İncir, zeytin, üzüm, nar gibi meyveler Kur’an-ı Kerim’de bahsedildiğinden Müslümanlar açısından yeri ve önemi ayrı olan, korunan bir bakıma kutsanan bitki/meyvelerdir. Diğer dinlerde de kutsal sayılan çok sayıda bitki, ağaç ve meyve vardır. Gelelim hayvanlara verilen kutsallığa. İnsanlar tarih boyunca birçok hayvan çeşidini de kutsal saymışlar. Hinduların İnekleri, Türklerin Kurtları, Yezidilerin Tavus Kuşu, Urfalıların balıkları ilk düşüncede aklımıza gelenler. Yine farkıl düşünce sistemlerinde domuz, turna, eşek, boğa, ceylan, akbaba, ördek, aslan, leylek, tilki, aslan gibi hayvanlar kutsanmıştır.
(Yarın: Balıklıgöl’deki balıklar kutsal mı?)