“Tarihte ilk biber yetiştiriciliğinin M.Ö. 7500 yıllarında yapıldığı ve Amerika'da ilk yetiştirilen bitki türleri arasında yer aldığı, biber kültürünün Amerika'dan Avrupa'ya buradan ise Çin ve Hindistan'a hızlı bir şekilde yayıldığı bildirilmektedir. Ticari yetiştiriciliğinin 1600'lü yıllardan itibaren yapıldığı bildirilen biber (Dewitt and Gerlach 1990) bu tarihten sonra hızlı bir şekilde tüketim zincirindeki yerini almıştır.” Prof. Dr. Dursun EŞİYOK / Dünya Gazetesi / 04.08.2006
“İsot, “Uygur tıp kitaplarında “bitmul” veya “batmul” kelimeleriyle “biber ağaççığı” anlamında kullanılmış. O dönemden beri tıpta yer etmiş bir bitki olarak bilinmektedir. Bu kelimelere XI. Yüzyılda yaşamış Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-it Türk adlı eserinde de aynı anlamda rastlanmaktadır.” Sabri Kürkçüoğlu / www.abuzerakbiyik.com/ 30.10.2010
“Azeri lehçesinde İSTİ sıcak, yeni pişmiş, soğumamış, mangaldaki köz anlamına gelmektedir. İSTİOT (sıcaklık veren ot) halen güncel olarak Azerbeycan’da biber manasında kullanılan kelimedir. Kara bibere; karaistiot, pul bibere; kırmızı istiot, taze bibere ise istiot denmektedir.” Abuzer Akbıyık / www.abuzerakbiyik.com / 30.10.2010
“Biber ve acının, çeşitli mutfak kültürlerinde farklı kullanım alanları var. Bunlar içinde en anlaşılır olanı, Japonlarınki. Çiğ balığın zehirleme riskini azalttığı için tercih ediyorlar biberi.
Ama kimse, fakir, az gelişmiş ve sıcak bölgelerde biberin neden çok tercih edildiğini bilmiyor. Bunun maço kültürüyle, kendini ispat çabasıyla bir alakası olabilir belki. Acı yemek, çok acıya katlanmak ciddi bir kuvvet göstergesi.” Levon Bağış / Agos / 04.08.2016
“İsotun Urfa’daki geçmişi 50, 60 yılı geçmez. İsotun bu denli öne çıkması, kültürel bir olguya dönüşmesi, göçle birlikte şehrin son yirmi, yirmi beş yılına tekabül eder. İsot dejenere olan şehir kültürünün bir yansımasıdır. Bu bağlamda isot tabirinin kadim Urfa geleneginde yeri olmadığını isotçu tabirinin de Urfalıyı aşağılamak için kullanıldığını düşünüyorum. Rahmetli M.Emin Ergin'ın İsot Medeniyeti kitabını dikkatli okuyanlar İsotçu Urfanın kültürsüzleşen Urfa olduğunu çok açık şekilde görürler. Ergin, kıtabına isot medeniyeti adını vererek gerçekte ironi yapmıştır. Çünkü isottan medeniyet olmaz olsa olsa köylüleşen Urfa’da festival olur.” Mehmet Kurtoğlu / Facebook / 09.10.2017
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz günlerde ilkini organize ettiği ve halkın büyük kesimi tarafından da memnuniyetle karşılanan “İsot Festivali” nden sonra sosyal medyada kültür sanat çevresinden bazı arkadaşların tartışmaları başladı.
Tartışmanın en hararetli ve ilgi çekeni ise Yazar Mehmet Kurtoğlu’nun paylaşımı oldu. Kurtoğlu, isotun Urfa’daki geçmişinin 50-60 yıl bile olmadığını, bu sebze için festival yapmanın gereksiz olduğu yönünde görüşlerini paylaşmış, aynı paylaşımdaki bir yorumunda da böyle bir festival yerine neler yapılsaydı Urfa adına daha iyi olurdu diye yorumda bulunmuştu.
“İsot”, namı diğer “biber” hakkında internet araması yapan hemen hemen herkes, bu bitkinin Amerika’nın keşfinden sonra, yani 1500’lerden sonra dünyaya yayılmaya başladığına kanaat getirmişlerdi.
İsot meselesini biraz derin araştırayım dediğimde aklıma ilk gelen farklı terimler oldu. Urfa Türkçesinde “isot” dediğimiz, İngilizce “pepper”, Türkçe “biber”, Arapça “fılfıl”, Kürtçe “isot” olarak adlandırılan bu bitki ve meyvesi Türk tarihinde ne kadar tanınıyor diye araştırmak biraz zahmetli.
İsotun Urfa’daki geçmişi 50-60 yılı geçmez diyen bir yakınmaya cevap ararken, bakınız Sabri Kürkçüoğlu 30 Haziran 2010 tarihinde yayınladığı “Şanlıurfa Kırmızı Pul Biberi “İsot” adlı yazısında neler demiş: İsot, “Uygur tıp kitaplarında “bitmul” veya “batmul” kelimeleriyle “biber ağaççığı” anlamında kullanılmış. O dönemden beri tıpta yer etmiş bir bitki olarak bilinmektedir. Bu kelimelere XI. Yüzyılda yaşamış Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-it Türk adlı eserinde de aynı anlamda rastlanmaktadır. Yine Sabri Kürkçüoğlu yazısında Harranlı eski hekimlerin de biberi araştırdığını, tedavide uyguladıklarını ve bu bilgilere bazı kaynaklarda rastlandığını belirtmektedir. Geçmişte Türkler baharat gibi bir kısım acı yiyeceklerin geneline “Ot, yem, od yem” ismini vermişlerdir. “Od”, yakıcı, ısıtıcı, ateş anlamında kullanılmıştır. Kültürel değişim ve gelişim sürecinde Şanlıurfa halkı acı kırmızı biberin ismini “is’ot (Issı’ot)” şeklinde geçmişten günümüze taşımıştır. Bugün Şanlıurfalılar kırmızı pul bibere kısaca “isot”demektedirler.
Sabri Kürkçüoğlu’nun yazısının altındaki notta Abuzer Akbıyık’ın paylaştığı bilgi de bunu destekliyor. Abuzer Akbıyık diyor ki; “Azeri lehçesinde İSTİ sıcak, yeni pişmiş, soğumamış, mangaldaki köz anlamına gelmektedir. İSTİOT (sıcaklık veren ot) halen güncel olarak Azerbeycan’da biber manasında kullanılan kelimedir. Kara bibere; karaistiot, pul bibere; kırmızı istiot, taze bibere ise istiot denmektedir.”
Bundan 900 yıl önce yaşamış olan Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eserinde biber nasıl geçiyor:
Batmul : Kara bibere benzer bir bitki, darü fülfül, butmul, bibli.
Murç: Karabiber.
Batmul/butmul, “isot” mudur, yoksa karabibere benzeyen başka bir bitki midir? Çünkü baharat olan karabiber “fülfül esved” olarak anılmaktadır.
Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfettiğinde gördüğü ve Hindistan’a ulaştığını sandığı bitki de baharat olan “karabiber”dir. Nitekim, Türkolog Ingeborg Hauenschild baharat olan “Karabiber”in İngilizce karşılığının “pepper” olduğunu belirtmiştir.
Biber, 1000 yıl önceki yazılı Türk kaynaklarında var ise bunun Amerika ile keşfedildiğini söylemek ve bunu savunmak da insafsızlık olur. Türkler 1000 yıldan fazla bu topraklarda yaşıyorlarsa ki, Urfa’daki Kayı boyu mezar taşları bunun ispatıdır, o halde biber de Türklerle birlikte bu topraklarda her zaman vardı.
Divan-ı Lügat-it Türk’te bahsi geçen batmul, isot dediğimiz biberin Amerika’nın keşfinden önce var olduğunun da bir ispatıdır. Çünkü biberi bilmeyen bir toplum, tadı bibere benzeyen başka nesnelere onun adını vermez. Muhakkak ki biber biliniyordu. Bu nedenle baharat olan “karabiber”e murç, karabibere benzeyen diğer bir bitkiye batmul / darü fülfül adını vermişlerdi. Kaynakta geçmese de o dönem biberin fülfül olanak anıldığı şüphe götürmez bir gerçektir. Araplara Türkçeyi öğretme gayretindeki Kaşgarlı Mahmut’un, zaten bilinen ve muhtemelen Kazak Türkçesinde de kullanılan biber kelimesini sözlüğüne almamasının nedeni, kendi dilinde de biberin fülfül olarak anılmasıdır.
“Divanü Lûgat-it Türk’teki Botanik Terimlerinin Kazak Türkçesinde ve Türkiye Türkçesinde Görünümleri” adlı bir araştırma yapan Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Nigar Oturakçı, batmul / butmul “Kara bibere benzer bir bitki, darü fülfül.” “long pepper” açıklamasını vermiş. Botanik teriminde “long pepper”, karabibere benzeyen ama çam kozalağı şeklinde olan bir bitki olarak biliniyor.