İmla kuralları ve dil

 Yazılarımda kalıplaşmış tanımlamaları pek kullanmadığımı, yaşadığımız çağa, edindiğimiz tecrübeye ve günümüzdeki anlamıyla kelimeleri tanımlamaya özen gösterdiğimi takip edenler bilir. Bu bir bakıma, dili geliştirme, yazın dünyasına farklı bakış açıları katma isteğimdendir. Ama bunu yaparken özünden kopmamaya da özen gösteririm. Sözlük anlamında ilim, “ayrıntı, özellik, nitelik” anlamına gelse de günümüz kullanımı bundan farklıdır. Bugün sorulursa ilim; öğrenme ile elde edilen bilgi derim.
İmla kurallarında da kalıplaşmış bazı tutumların aslında doğru olmadığına inanırım. Gençlik yılarımızda üniversite öğrencileri için tez denen ödevleri hazırlarken bolca tartıştığımız konular vardı. Öğrenciler, parantez içinde yazılan cümle bitince parantezden kapatıldıktan sonra nokta koymasını ister, hocalarının bunu istediğini söylerdi. Ben ise hocalarına bu konuda ısrar etmelerini ve noktayı parantez kapanmadan koymaları gerektiğini söylerdim. Çünkü parantez, anlatılmak istenen meselenin bir ayrıntısıydı. Ayrıntıyı anlatan cümle devam ederken nasıl ki virgül parantez içinde bir yerlerde kalıyor ise cümle bittikten sonra da nokta konulmalıdır diyordum. Kendi yazılarımda bu tutumumu hala sürdürürüm. Ama iş akademik çevreye yaptığım işlere gelince değişiyor. Noktayı parantezden sonra koymaya hocaları hala dikkat ediyormuş.
Anlamsız ve boş bir tutum bu.
Değişmesi lazım.
Dil bizim ise, dili kullanan biz isek yazının kurallarını da dili kullanan bizler koymalı değil miyiz? Elbette kabul etmiyor akademik çevre. Noktayı illa da parantezi kapadıktan sonra koymaya devam ediyorlar.
Ama ben özgürüm.
Ne bilimsel yazı hazırlıyorum ne de sınıf geçme telaşım var.
Parantezi kapatmadan önce nokta koymaya devam edeceğim.
Bir de şu ses meselesi yok mu?
Alfabedeki harfler yetmiyor o sesleri çıkarmaya.
Normalde ağaç derken kullandığımız, ağzımızdan çıkan “ğ “ ile yazıdaki “ğ” arasında hiçbir bağ yok. Biri tamamen kalın ve genizden çıkıyor, diğeri oldukça yumuşamış “a”ya benziyor.
Yine hıyar derken kullandığımız “h” de yetersiz.
Dili olduğu gibi kullanmaya devam ediyoruz, yazdığımız yazıyı farklı okuyoruz.
Oysa Türk dili yazıldığı gibi okunmasıyla bilinir.
Ağaca “aaç” diyeceksek “ğ”nin anlamı nedir.
Dil geleceğimizdir.
Dilimizi konuşmaya, yazmaya ve tartışmaya devam ettiğimiz sürece bir bayrak gibi dalgalanacaktır.
Hele dil, Türkçe gibi zengin ve kelime üretmeye müsait bir dil olunca onu kullanmak, konuşmak ne kadar haz verir insana.
Türkçe, ifade bakımından son zamanlarda yetersiz kalmıştır dense de, çağın gereklerine uygun terimler bularak bu bayrağı yükseltmeye devam etmeliyiz. Mesela İngilizce internet ortamına yükleme yaparken “upload”, indirme yaparken “download” diyor. Ama biz indirme ve yükleme diyoruz. Aslında teknolojik anlamdaki indirme ve yükleme ifadeleri de bulmalı ve usulüne uygun olarak dilimize yerleştirmeliyiz.
Dil, yaşayan bir varlıktır.
Kullanıldıkça gelişir ve yenilenir.