Eski çağlarda yaşamış insanların yaşayışını incelerken kendi alışkanlıklarımızı geçmiş zamana göre yorumlama hatasının kurbanı olabiliriz. O yüzyıl hakkında bizi asıl şaşırtması gereken şey, o dönemin iyimserliği olmalıdır. Bu iyimserlik, bugünkü kötümserliğin tam zıddıdır ama biz bunun her zaman farkına varmayız, çünkü o kötümserlik bizim düşüncelerimize çok işlemiş durumdadır.
Tarihin herhangi bir anında yer almış zihniyet değişiklikleri hep yavaş olmuştur, geldiğimiz yüzyılda, genellikle birbirine karşıt olduğunu gördüğümüz pek çok eğilimin birbiriyle çapraz geçişlerini ayıklayıp dolaşıklıkları açmak oldukça zor olmuştur ve olacaktır.
Biyokimyacı, Jacques Monod'nun, bilimin bizi yalnız gidişi olan bir yola oturttuğu yolunda ki umutsuz sözü karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum.
On dokuzuncu yüzyıl bilim adamlarının bizi kesinlikle yukarıya insanoğlu için görkemli bir aydınlığa götüreceğini söyledikleri yolun sonunda, karşımızda gördüğümüz yalnızca karanlık bir uçurum oldu. Bilim bir kere daha soluk kesen mucizevî bir karmaşıklığın eşiğinde durduğu bu dönemde, evrensel tiyatroda ona bir kez daha önemli bir rol verilmekte olduğunu düşünüyorum. Ve bu da, rolü üstlenecek olan insanı koskoca galakside değersiz bir benekmiş gibi küçümseme tutumundan uzaklaştırmalı.
Ben yüzyılımızın umudun dirilişi gibi bir şeyi canlandıracağını sezmekteyim. Çeşitli din ve mezhepler giderek daha çok yerel, ulusal ve sosyal çevrenin tutsağı durumuna girmekte ve siyasal güçlerle ittifaklara yönelmekte. Pek çok şey, her ülkede ki ciddi din düşünürlerine bağlıdır. Bunu söylerken, her tarafta bol bol rastlanan, dindar zihinli sosyal reformculardan söz etmiyorum, tüm esasların yeniden ilan edilmesi gereken böyle bir zamanda, “varoluş”un temel muammalarını ele alacak kişilerden söz ediyorum.Benim gibi inanan biri için, evrenin gizeminin anahtarı, insanda gizlidir.
Sevgiyle…