Bizim Hiç mi Suçumuz Yok?
Yaz mevsimi başladı. Belki yine sonbahar ve kış mevsimini yaşayıp tekrar yaz mevsimine döneceğiz. İnsanın hayatı da öyle değil mi? Sadece insanın hayatı değil bitkilerin, hayvanların da öyle.
Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Sonra dirilir.
Yaz mevsimine girdiğimiz şu günlerde gündem her ne kadar Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Ortadoğu ise de biz, bizedüşen vazifelerinin ne kadarını yerine getirebiliyoruz, diyesormamız lazım kendimize.
Siyasetin çizgisinde sapmalar olabilir ama bizim hayatımızın çizgisinde sapmama olmaması lazım. Adalet, dürüstlük ve saygı mefhumlarını tatbik etmek bize farzdır. Bir insanın ortalama ömrüne baktığımızda 75 yıl en fazla 80 olsun, ömrüboyunca farklı farklı iktidarlar ve muhalefetlerle karşılaşır. Yani geçici müesseselerin peşine düşüp ahirette hesap sorulacak konumumuzu unutmamalıyız.
Siyaset de çerçevesini her çağa göre kendine göre çizmektedir doğal olarak. Siyaset de bir ilimdir. Siyaset ahlakı değişebilir belki ama biz insanların takip ettiği ve kendisine gösterilen doğru yolu değiştirmeye hakkı yoktur. Siyasetin de bazı fertlerin hataları yüzünden tümünü bir taraf atıp dışlamamız da doğru olmayacağını belirtmek zorundayız.
Bize düşen demokratik ortamda kimin kime destek vereceğini ve niçin vereceğini anlatan birine, kendini ifade eden birine saygılı olmaktır. Aksini düşünsek bile bir masada oturmamıza engel olan her türlü nifak ve fitneleri yok etmemiz gerekir.
Ağızdan çıkan kışkırtıcı söz bazen toplumu felakete sürükleyeceği gibi, tatlı söz ise uzlaştırıcı ve birleştirici olabilir.
Yunus Emre’nin ”Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı” mısraları bu konun manasını özetler durumdadır.
Günümüzde iletişim araçları öyle yaygınlaştı ki söylediğimiz bir sözün geniş kitlelere yayılmaması mümkün gibi görünmüyor.
Sosyal medyada paylaştığımız bir cümle takipçilerimizdenbirkaçının aynı şekilde onaylaması durumunda binlerce kişiyeulaşabildiğini görüyoruz. Bu açıdan liderlerin yanında biz sade vatandaşlara da çok büyük iş düşmektedir.
Daha ılımlı, sağduyulu, hoşgörülü mesajların toplumukucaklaştıracağını düşünerek yazmak ve konuşmak en önemli vazifemiz olmalı diye düşünüyorum.
İkinci husus, Ortadoğu’da yaşananlar. Özellikle IŞİD diye bir örgüt bir anda çıkıyor ve gündeme oturuyor. Gündemeoturması da kestiği insan kafalarını sosyal medyada paylaşmasıyla oluyor.
Aman Allah’ım! Sözde Sünnileri arkasına alarak kendilerinden olmayan ve tüm kâfirleri tek tek keseceğiz mesajıyla güç gösterisi yapmaktadır.Bu nasıl anlayış,bu nasıl inanç(!)…
Bırakın insanı öldürmeyi bir sineği haksız yere kimsenin öldürmesine hakkı yoktur dinimizde. İslam dini, bütün canlılara değer verir ve hakkını korur; bir bitkinin ve bir sineğin dahi hakları din tarafından korumaya alınmıştır.
Kur'an-ı Kerim'e göre "Bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek anlamına geldiği gibi; bir insanın hayatını kurtarmak da bütün insanların hayatını kurtarmak gibidir." (Bkz. Mâide Sûresi, Âyet:43)
Şimdi soruyorum:
IŞİD’in bu şekilde davranması Müslüman olmayanlarıngözünde Müslüman portresi nasıl olacak?
Gayr-i Müslimlere dinimizi anlatmaya çalışan birinin alacağı cevap nasıl olacak?
Hoşgörü ve kardeşlik dini olan Müslümanlık bu örgüt üzerinden nasıl zarar gördüğünü ve görebileceğini hiç düşündük mü?
Yıllarca İslam’a karşı bir mesafe vardı, yavaş yavaş İslam’ınadaletini, hukukun üstünlüğüne önem verdiğini, kadının sosyalhayatta erkek kadar imkânlara sahip olması gerektiğini, hoş görüsünü, insan haklarını en önde tuttuğunu ve tüm bunlarınİslam’ın dışında olmadığını dünyaya ve özellikle Batı’yaanlattık. Bu manada güven kazandık diyebiliriz. Bir andaelinde silah ve ağızlarından tekbiri eksik etmeyen bir grup çıkıyor bir çuval inciri berbat ediyor tabir-i caizse.
O zaman son soru şu:
Biz Sünnilerin burada eksikliği yok mudur?