Mesele; liderlik, başkanlık, reislik meselesi.
Toplumu kemiren hastalıklardan biri de elbette baş olma hastalığıdır.
Adamın hiçbir becerisi, yeteneği, fikri, titri yok. Tek derdi başkan olmaktır. Başkan olmak için de yırtınır. Çaba harcar, emek verir, kulis yapar, kumpas kurar. Ne yapacaksa artık. Hadi başkansın der millet de. Baş olma hastalığı elbette sağlıklı insanların davranışı değil, çoğunlukla psikolojisi bozuk, toplumsal sorunları olan kişilerin işi. Bu hastalığı yaşayanların bir ezikliği var. Tatmin edilmesi gereken bir egosu var.
Baş olma hastalığının adı tam olarak konmuş değil. Ama özellikleri arasında egoizm, bencillik, açlık, bastırılmış despotluk, psikoz hatta şizofreni bile var.
Bu hastalarla toplumda çok sık karşılaşıyoruz. Adam bir partinin, bir derneğin, bir sivil toplum kuruluşunun başına geçmek için hayatını ortaya koyuyor. Yapmadığı oyun, çevirmediği dolap kalmıyor bu başkanlık için. Bir de bu kadar oyun ve dolap çevirmeye gücü yetmeyip de parasına güvenenler var. Onlar da paralarını konuşturup çevrelerine bol bol eleman toplayıp adını başkana çıkarıveriyor.
İyi, güzel. Başkan olun da bu başkanlığın hakkını veriyor musunuz, vermiyor musunuz ona bir bakın.
Başına geçtiğiniz bir örgütün fertlerine ne kadar faydalı oluyorsunuz, ne kadar bilgi üretiyor, ne kadar sorun çözüyor ne kadar yenilik getirebiliyorsunuz.
Çoğunlukla koca bir hiçsiniz. Sadece adınız o makamla anılıyor.
Tabi o makamla anılmanın getirdiği şöhretle yaptığınız işlerin, gelecek teminatlarınızın hesabını biz bilmeyiz. Görev istenmez, verilir mantığıyla hareket eden bizler biliyoruz ki, her makam en son hak edenindir.